demokratik toplum partisi. "demokratik", "toplum", "parti"...
bu bir siyasal parti, geçmişi de vardır 10 küsur isim değiştirmişliği vardır. hep, dep, hadep, özdep gibi. siyasal sürecini hep takip edegelmiş ben bile tümünün açılımlarını hatırlayamıyorum, ama h'ler "halk", d'ler demokrasi kökenli bir şeylerdir deyip ezbere tahmin yürütürüm, genelde tutar. demokrasi sözcüğündeki "demo" halk anlamına geliyor zaten, demek ki hep halk çağrışımlı partiler kurulmuş, kapatılmış, isim değişmiş, gene kurulup gene kapatılmış. sahi detepe de dahil bu partilerin halktan gayrı kimi olmuş?
uzun yıllar aradan sonra baraj ısrarını bir kenara bırakınca mecliste grup kurdu dtp. her savaşın olağan süreçlerinden biri olan, bir süredir batıda unutulmuş bir manzara olunca, ama daha çok da dürtüklemeyle canhıraş hezeyanlarla karşılanan dağlıca baskınının ardından yapılan eylemlerde "mecliste pekaka istemiyoruz!" sloganı atıldı. kolluğundan yargısına kimse de sesini çıkarmadı. kişisel olarak gerekçem açık, o vakitler zaten sakalı salmışım, tipim nahoş, buranın en büyük marketleri daşlanmış, mahallenin gençleri neden türk bayrağı asmadığımı sormuşlar, "siktiringidin lan serseriler!" gibi bir çıkış yaparak mahallede reklam olmuşum, tek müşterim tırsak tuncelililer kalmış, gece 12-13 eve gdecekken ufaktan bir komando bıçağını belime takar olmuşum, ben de sesimi çıkarmadım. lakin tbmm (türkiye büyük millet meclisi) içerisinde yasadışı silahlı bir örgütün barındığını telaffuz etmek devlete hakaret olmalıdır. bu değilse kuruluş dilekçesi devletin üç yüz ayrı dairesinde üç bin ayrı evrakla müteşekkil bir partiyi itham etmek suç sayılmalıdır. bu da değilse halkı kin ve nefret (ezberleyemedim anam) bilmemne etmek alenen ceza konusudur. o da değilse ben gerilla cenazesine katıldım diye neden 10 yıldır yargılanıyorum mınıskım.
mecliste pekaka istemiyoruz! siz kimsiniz, kendinizde misiniz? siz kimsiniz yahu, ben de mecliste yavşak, liberal, faşist, katil, dolandırıcı (43 tanesi albayraklar davasında dokunulmaz sanıkut), çeteci, yavşak, düzenbaz, iş takipçisi, kodaman, götveren, tersane sahibi, hırsız, uğursuz, yavşak, şakşakçı, toprak ağası, uyuşturucu kaçakçısı, yavşak, pezevenklikten hükümlü, gemi tüccarı, ihale arsızı, yavşak, fesatçı, hayali ihracatçı, kaçakçı, yavşak, postal hizmetkarı, silahtar, shire dükü, yavşak istemiyorum. peki kocaman kocaman bunların herhangi birini ya da hepbirini yazıp gösteri yapsam, ağzımın burnumun yamultulduğu karakoldan çıktığımda götürüleceğim cumhuriyet başsavcılığında "pekaka" örneğini emsal gösterebilir miyim?
bir memleketin başbakanı nerede bulunur ekseriyetle? yasama organının bizatihi yer aldığı binaya girmez mi? kimse bu konuda yapması gerekenleri hatırlatmaz mı? her salı günü grup toplantısı yapmaz mı? ottan boktan dış geziler yapmadığı, ona buna sataşacağı mitinglerde dolanmadığı, nikah şahitliği yahut iş takibi kovalamadığı zamanlarda (bir diğer işi, dışarıdan gelen misafir ağırlamak, o vakitler mülayim oluyor, keşke tek işi bu olsa) bulunması gereken yer orasıdır. tesadüfi de olsa bu "sözde" millet meclisinin koridorlarında karşılaştığı, helanın pisuvarında yan yana denk geldiği, yemek fasıllarında çorba dökülen kravatını göstermemeye didindiği adamlara nasıl olur da randevu vermez? bana asker babasıdır, şu ara gergindir kıssası anlatmayınız çok fena bozarım, asker kaçağıyım daha fena gerginim.
sahi bir "sözde" millet, bir partiyi suçlu ilan edince (işaret parmakları dört bir yandan "guilty, guilty" diye bağırır) o "sözde" milletin meclisi de böyle mi algılamalıdır? diyelim öyledir, iki osmanlı tokadı aşkedip kovamaz mısınız? birinin kocası gerilla, birinin kendisi mahpus, biri zaten çok fena bakıyor, bundan mı korkmakta bu ülkenin "sözde" millet oyları ile oraya gitmiş 500 küsur vatan evladı, hanım evladıdır onlar o vakit!
dtp mi diyorduk, kimbilir kaç partiden -sanırım- dokuzuncusu, randevu talebi ve barış şirinliğiyle çok can sıkıyor. diyelim benim arkamda bu büyüklükte bir "sözde" millet olacak, gerilla ve silah olacak, sonra da yüzlerce yavşak bana posta koyacak, hakkımda atıp tutacaklar... inanın çoktan siktiri çekmiştim! ulucanlar da bir tesadüf leyla hoca'yı görmüş, orhan doğanla ringte sohbet etmiştim. o vakitler malum zindan politikaları nedeniyle aramız gergin, buna rağmen ve tüm önyargılarımla beraber, aynı yerde olmaktan gurur duymuştum. "sözde" milletin "sözde" meclisinde yavşakça yeminler muteberken, kürtçe konuşacak, gerekirse basacaksın küfürü alayına. arkanda fırat ve dicle havzaları, arkanda inanarak ölmüş onbinler, arkanda taş atıp da mahpus damı gören çocuklar varken randevunun kralı dağlarda ve şehirlerin meydanlarındadır.
küçük ve kişisel bir not: ulucanlar'da mahkeme günüm, ring çok sıkışık, iyi anlaştığım 11 kişilik bir çete davası grubu var, onlara denk gelmemişim. astsubayla yoktan yere bozuştuk, sanırım zincirin çok sıkması nedeniyle, siyasi mahkum olarak haklarım olduğunu söyledim, o ringe binmeyeceğimi belirttim. asker şaşaladı, ittirmeye falan kalktı. astsubay durdurdu, müstehzi bir gülüşle başka bir ringe bindirdi beni. içerisi karşılıklı oturaklı (diğer ring küçük otobüs, bu minibüsten bozma) karşımda genç ve pek itici birkaç tutuklu. neden girdiklerini sordum sırıtarak "trafik kazası" dediler, biri bilkent öğrencisi. alenen tecavüzcü bunlar, damatlar koğuşu ya da müşahadeden. ringin delikli camının arkasında jandarma ile bizim iki kız var, o tarafa yanaştım diğer tutuklulardan iğrenerek. sulu bir geyik yapıyorlar, çirkinler, insanlıktan çıkmışlar, yaptıkları şeyin inkarına dahil olmakla birlikte benzerleri içinde yaptıklarından koşulsuz bir gurur duyuyorlar, mide bulandırıcılar. orhan hoca'yı getirdiler o ara ringe, selam verip boş bir yere oturdu. ben selamı aldım, durumumu belirtmedim, ne yapacağını merak ettim. gençler bir irkildi böyle sakallı bir adam, kim ya da ne ola ki. bu arada ben bizim kızlarla ilgili espri yapsınlar da kafayı çakayım diye gergin bekliyorum. orhan doğan, ulucanlardan adliyeye, yürüyerek 5 ringle 35 dakikalık yol boyunca bu gençlere demokrasi konusunu anlattı, dinlediler, saygıyla dinlediler.
orhan hoca öldü, anlatmanın yeri değil, dönüşte erken bitince mahkemelerimiz, bir başka ringin jandarma taşınan özel bölmesinde başbaşa geldik. 50 dakika sohbet ettik, ölüm orucu konusu temel gerginliğimiz. adam inatla gülümsemesini bırakmıyor, inatla anlayışlı, isa gibi bir şey haşa! dünyada demokrasi, insan sevgisi, barış ve kardeşlik diye bir şeyler varsa, orhan doğan onların vücuda gelmiş halidir. yalnız girişte o ayakkabılarını çıkardı ve geçti aramadan, benimkileri zorla çıkardılar, geçişim de kolay olmadı.
detepe, demokrasi, insan sevgisi, barış, kardeşlik ve yüzük kardeşliğini temsil etmeye çalışır, lakin o aramada gardiyan önünde ayakkabı çıkaramayacak kadar önemli bir yeri vardır, kürtlük, özgürlük ve insanlık için, bir kez daha çıkarmasın lütfen.
bu bir siyasal parti, geçmişi de vardır 10 küsur isim değiştirmişliği vardır. hep, dep, hadep, özdep gibi. siyasal sürecini hep takip edegelmiş ben bile tümünün açılımlarını hatırlayamıyorum, ama h'ler "halk", d'ler demokrasi kökenli bir şeylerdir deyip ezbere tahmin yürütürüm, genelde tutar. demokrasi sözcüğündeki "demo" halk anlamına geliyor zaten, demek ki hep halk çağrışımlı partiler kurulmuş, kapatılmış, isim değişmiş, gene kurulup gene kapatılmış. sahi detepe de dahil bu partilerin halktan gayrı kimi olmuş?
uzun yıllar aradan sonra baraj ısrarını bir kenara bırakınca mecliste grup kurdu dtp. her savaşın olağan süreçlerinden biri olan, bir süredir batıda unutulmuş bir manzara olunca, ama daha çok da dürtüklemeyle canhıraş hezeyanlarla karşılanan dağlıca baskınının ardından yapılan eylemlerde "mecliste pekaka istemiyoruz!" sloganı atıldı. kolluğundan yargısına kimse de sesini çıkarmadı. kişisel olarak gerekçem açık, o vakitler zaten sakalı salmışım, tipim nahoş, buranın en büyük marketleri daşlanmış, mahallenin gençleri neden türk bayrağı asmadığımı sormuşlar, "siktiringidin lan serseriler!" gibi bir çıkış yaparak mahallede reklam olmuşum, tek müşterim tırsak tuncelililer kalmış, gece 12-13 eve gdecekken ufaktan bir komando bıçağını belime takar olmuşum, ben de sesimi çıkarmadım. lakin tbmm (türkiye büyük millet meclisi) içerisinde yasadışı silahlı bir örgütün barındığını telaffuz etmek devlete hakaret olmalıdır. bu değilse kuruluş dilekçesi devletin üç yüz ayrı dairesinde üç bin ayrı evrakla müteşekkil bir partiyi itham etmek suç sayılmalıdır. bu da değilse halkı kin ve nefret (ezberleyemedim anam) bilmemne etmek alenen ceza konusudur. o da değilse ben gerilla cenazesine katıldım diye neden 10 yıldır yargılanıyorum mınıskım.
mecliste pekaka istemiyoruz! siz kimsiniz, kendinizde misiniz? siz kimsiniz yahu, ben de mecliste yavşak, liberal, faşist, katil, dolandırıcı (43 tanesi albayraklar davasında dokunulmaz sanıkut), çeteci, yavşak, düzenbaz, iş takipçisi, kodaman, götveren, tersane sahibi, hırsız, uğursuz, yavşak, şakşakçı, toprak ağası, uyuşturucu kaçakçısı, yavşak, pezevenklikten hükümlü, gemi tüccarı, ihale arsızı, yavşak, fesatçı, hayali ihracatçı, kaçakçı, yavşak, postal hizmetkarı, silahtar, shire dükü, yavşak istemiyorum. peki kocaman kocaman bunların herhangi birini ya da hepbirini yazıp gösteri yapsam, ağzımın burnumun yamultulduğu karakoldan çıktığımda götürüleceğim cumhuriyet başsavcılığında "pekaka" örneğini emsal gösterebilir miyim?
bir memleketin başbakanı nerede bulunur ekseriyetle? yasama organının bizatihi yer aldığı binaya girmez mi? kimse bu konuda yapması gerekenleri hatırlatmaz mı? her salı günü grup toplantısı yapmaz mı? ottan boktan dış geziler yapmadığı, ona buna sataşacağı mitinglerde dolanmadığı, nikah şahitliği yahut iş takibi kovalamadığı zamanlarda (bir diğer işi, dışarıdan gelen misafir ağırlamak, o vakitler mülayim oluyor, keşke tek işi bu olsa) bulunması gereken yer orasıdır. tesadüfi de olsa bu "sözde" millet meclisinin koridorlarında karşılaştığı, helanın pisuvarında yan yana denk geldiği, yemek fasıllarında çorba dökülen kravatını göstermemeye didindiği adamlara nasıl olur da randevu vermez? bana asker babasıdır, şu ara gergindir kıssası anlatmayınız çok fena bozarım, asker kaçağıyım daha fena gerginim.
sahi bir "sözde" millet, bir partiyi suçlu ilan edince (işaret parmakları dört bir yandan "guilty, guilty" diye bağırır) o "sözde" milletin meclisi de böyle mi algılamalıdır? diyelim öyledir, iki osmanlı tokadı aşkedip kovamaz mısınız? birinin kocası gerilla, birinin kendisi mahpus, biri zaten çok fena bakıyor, bundan mı korkmakta bu ülkenin "sözde" millet oyları ile oraya gitmiş 500 küsur vatan evladı, hanım evladıdır onlar o vakit!
dtp mi diyorduk, kimbilir kaç partiden -sanırım- dokuzuncusu, randevu talebi ve barış şirinliğiyle çok can sıkıyor. diyelim benim arkamda bu büyüklükte bir "sözde" millet olacak, gerilla ve silah olacak, sonra da yüzlerce yavşak bana posta koyacak, hakkımda atıp tutacaklar... inanın çoktan siktiri çekmiştim! ulucanlar da bir tesadüf leyla hoca'yı görmüş, orhan doğanla ringte sohbet etmiştim. o vakitler malum zindan politikaları nedeniyle aramız gergin, buna rağmen ve tüm önyargılarımla beraber, aynı yerde olmaktan gurur duymuştum. "sözde" milletin "sözde" meclisinde yavşakça yeminler muteberken, kürtçe konuşacak, gerekirse basacaksın küfürü alayına. arkanda fırat ve dicle havzaları, arkanda inanarak ölmüş onbinler, arkanda taş atıp da mahpus damı gören çocuklar varken randevunun kralı dağlarda ve şehirlerin meydanlarındadır.
küçük ve kişisel bir not: ulucanlar'da mahkeme günüm, ring çok sıkışık, iyi anlaştığım 11 kişilik bir çete davası grubu var, onlara denk gelmemişim. astsubayla yoktan yere bozuştuk, sanırım zincirin çok sıkması nedeniyle, siyasi mahkum olarak haklarım olduğunu söyledim, o ringe binmeyeceğimi belirttim. asker şaşaladı, ittirmeye falan kalktı. astsubay durdurdu, müstehzi bir gülüşle başka bir ringe bindirdi beni. içerisi karşılıklı oturaklı (diğer ring küçük otobüs, bu minibüsten bozma) karşımda genç ve pek itici birkaç tutuklu. neden girdiklerini sordum sırıtarak "trafik kazası" dediler, biri bilkent öğrencisi. alenen tecavüzcü bunlar, damatlar koğuşu ya da müşahadeden. ringin delikli camının arkasında jandarma ile bizim iki kız var, o tarafa yanaştım diğer tutuklulardan iğrenerek. sulu bir geyik yapıyorlar, çirkinler, insanlıktan çıkmışlar, yaptıkları şeyin inkarına dahil olmakla birlikte benzerleri içinde yaptıklarından koşulsuz bir gurur duyuyorlar, mide bulandırıcılar. orhan hoca'yı getirdiler o ara ringe, selam verip boş bir yere oturdu. ben selamı aldım, durumumu belirtmedim, ne yapacağını merak ettim. gençler bir irkildi böyle sakallı bir adam, kim ya da ne ola ki. bu arada ben bizim kızlarla ilgili espri yapsınlar da kafayı çakayım diye gergin bekliyorum. orhan doğan, ulucanlardan adliyeye, yürüyerek 5 ringle 35 dakikalık yol boyunca bu gençlere demokrasi konusunu anlattı, dinlediler, saygıyla dinlediler.
orhan hoca öldü, anlatmanın yeri değil, dönüşte erken bitince mahkemelerimiz, bir başka ringin jandarma taşınan özel bölmesinde başbaşa geldik. 50 dakika sohbet ettik, ölüm orucu konusu temel gerginliğimiz. adam inatla gülümsemesini bırakmıyor, inatla anlayışlı, isa gibi bir şey haşa! dünyada demokrasi, insan sevgisi, barış ve kardeşlik diye bir şeyler varsa, orhan doğan onların vücuda gelmiş halidir. yalnız girişte o ayakkabılarını çıkardı ve geçti aramadan, benimkileri zorla çıkardılar, geçişim de kolay olmadı.
detepe, demokrasi, insan sevgisi, barış, kardeşlik ve yüzük kardeşliğini temsil etmeye çalışır, lakin o aramada gardiyan önünde ayakkabı çıkaramayacak kadar önemli bir yeri vardır, kürtlük, özgürlük ve insanlık için, bir kez daha çıkarmasın lütfen.