sevgili danny,

aslında mektup yazmayı bırakalı uzun zaman oluyor, bilirsin. ama kendime bir şeyler anlatmam gerektiğinde bunu sağlıklı ve kolay bir biçime sokmanın en kısa yolunun bu olduğunu da hatırlatmama herhalde gerek yoktur. sevdiğim herkesi sırayla aklımdan geçirdim, "olmaz. o olmaz. o da olmaz. o'na yazamam hayır." benzeri tonla cümleden sonra, ismini fısıldadım ve durdum. tarafsız bir dinleyici bu günlerde kolay bulunmuyor. çok ama çok uzaklara geldim ve kimse beni bu denli uzaktayken ne yargılasın ne de bağışlasın istemiyorum. senin konuşma ve dinleme biçimine oldum olası hayranlık beslemişimdir, unutmadıysan.

şu, gönderdiğin tuhaf albümü dinliyor ve en sevdiğin kitabı yeniden okuyorum bu günlerde. tatilde ve yeterince uzakta olan bir insan için zamanı çabuk tüketmenin yeterince yolu olduğu söylenemez. aslında bir sürü film edindim ve bazı akşamlarda pek çoğunu ard arda izledim ama sen de fark etmişsindir, uzun zamandır güzel bir film yapamıyorlar. doğrusunu istersen daha şimdiden çok sıkıldım ve bizimkiler şimdi bensiz ne yapıyorlar diye düşündükçe meraktan ölecek gibi oluyorum. yeri gelmişken söyleyeyim, hani şu acil durumlarda kullandığımız renk değiştirme büyüsü artık işe filan yaramıyor. yani bu aptal günlerin daha ne kadar sürebileceği üzerine en ufak bir fikrim bile yok ve en kötüsü de belki bu. ha şey var bak, taşınıyormuşuz. sanırım bir iki hafta filan alacakmış en fazla. bu harika bir haber çünkü yeni bir başlangıç için gerekli olan değişiklikler içerisinde en iddialı olanı budur hep. düşünsene, yeni bir sokak ve yeni bir pencere! belki yılın tamamına yayılmayı başarmış olan ekim'i daha katlanılır kılar hiç değilse, ha?

eski kiloma yeniden kavuştum ve sabitlendim, yine korkunç bir iştahsızlık içinde olsam da bu değişmiyor, şükürler olsun. sigarayı da bi hayli azaltmış görünüyorum son günlerde ve işte bak bu hakikaten sürpriz oldu, çok da çabuk geçecektir.

gerçek bir adı ve hikayesi olanların hiçbirinden haber alamıyorum uzun süredir, tahmin ediyorsundur. korkarım ben buraya varıncaya dek itinayla hepsinin canlarına okunmuştur. içlerinde asla ölmeyeceklerini sanabileceğin birkaç kişi bile var, ama yine de bu seni şaşırtmasın. hoş, ölüm dediğin şey bir sonsa öldüklerini düşünmek yanlış.

beni bilirsin, işlerimin başında değilsem ve kontrol yetkisi başkalarındaysa korkunç bir endişeden başka hiçbir his besleyemem ve tadından tiksindiğim tek duygu endişedir. son günlerde şu benim küçük oğlan, her gece rüyalarımda ölümcül bir hastalığa yakalanıyor ve ben göğsümde büyük bir pençeyle uyanıyorum. bir çocuğu babasız büyütmek için hala yeterli güce sahip değilim korkarım ama bir de şu kızımın yakında bu şehre beni görmeye gelecek olması var, geriye bir tek o ve annem kaldı denilebilir, üç nesil birbirinden manyak çıktık.

eğer bu zorunlu tatil daha çok uzayacak olursa, sana yine arada sırada yazmak isterim, ama benden elle tutulur hikayeler bekleme, onları ancak döndüğümde dinleyebilirsin.

hayatta olmaman harika. ölmeyeceğini bilmenin tek yolu bu çünkü.

sevgiler.

-bdd-
ben kaybolmam danny. sadece, nereye gittiğimle ilgilenmeyi öğrenemedim, hepsi bu. düşmeler hep kazara olacak değil ya, bazen ayakların, gözlerinin gördüğü boşluğa adım atmaya da kalkışabilmek ister. çok uzun yıllardan beri neresi olduğuyla ilgilenmediğim bir yerlerde, nereye çıkacağına dair en ufak bi merak duymadığım sokaklara giriyorum, bakıyorum öyle mal mal, yeryüzünde benimkinden daha mal bir yaşam ifadesi göremezsin. para ödemediğin için yeterince keyif alamadığın bi tatilde gibisin düşün bak, açık büfe bi restoranda limonlu marul yemek gibi. yemeklerin hiçbiri yeterince "iyi" olmayabiliyor, anlıyorsun ya? yürümeye devam edebilmek için bişeyler tıkıştırman gerekiyor, bi seçim yapmanın tek nedeni bu. gebermeyi yasaklamış olan tanrı'nın benim gibilerini nasıl bir ruh halindeyken yaratmış olabileceğini sorardım da çarpılmaktan korkuyorum.

senden başka kim beni bu halimde yakalasa ölüyorum filan zanneder di mi? yok lan bir iki daha vardır bi yerlerde, olmalı yani. bir süre önce durmuş olan bi zamanın içinde kayda değer duygular filan aramak, kayda değmez bir yabancılığın sonucu olurdu herhalde. beynim götüme mi indi nedir, düşüncelerim bir göt büyüklüğündeyken dahi tek bir doku çeşidinden oluşuyor, "musculus gluteus maximus"muydu ahah, latinceni skim anatomi. bak benim planlarım yok ama mümkünse ölmeden önce, küfretmeyi bırakabilmek istiyorum. aynı zamanda dünyanın en ince şirinlerinden biri olabildiğime hangi beyni kafatasında mahluk inanır?

hani bazen birşey olur danny, bi hayat başlar, bi hayat biter, bi başka şehre yerleşirsin, yeni bi iş bulursun, pat diye aşık olursun, sevdiğin biri ölür, seveceğin biri doğar, okulun biter, askere gider yada askerden dönersin, birşey olur işte, yeni bir yol çizmeye sebep, başka bir sen olmaya. sürekli erteleyip durduğun bir kararı almaya. sigarayı şurada bırakabilirsin mesela, para biriktirmeye şu şeyi de aldıktan sonra başlayabilirsin, şöyle olunca böyle yaparsın... böyle şeyler olmuyor bana, biliyorsun ya. hayatında büyük bir değişiklik yapabilmiş birine nasıl bir coşkuyla sordum bilsen geçen gün, "yaa ne oluyor da bunlar oluyor, allah rızası için bi yol bi yordam!" hiçbir halt olmuyor danny. nereye gitsem aynı mendebur surat, neyi bitirip neyi başlatsam aynı kelimeler, başladığı cümlenin aynısıyla biten, aynı hikayeler... "hayat bana bir sürpriz yap amınakoyim!" ahah, hep o ezbere yollar, ezbere sözler.

"ihtiyaçlar hiyerarşisi" ne der pek bi tarafımda değil ve şöyle ki benim "zorunlufizyolojik" ihtiyaçlarım arasında bir madde daha var; otobüs yolculuğu. ben birkaç ayda bir a şehrinden b şehrine bi otobüs ile varamıyorsam, dağa bayıra salın beni gidip kafamı toprağa filan gömeyim. o yollarda kolayca hatırlıyorsun nereden gelip nereye gittiğini. kimsin ulan sen, şuyum abi, cevabı bulabiliyorsun camına düz bakarsan kendini, şaşı bakarsan yıldızları görebildiğin bi cam kenarında işte, tam tersi de olabilir, uyku tutmasın yeter ki. yolun tam ortasında hangi tarafa aitsin diye sorman gerek. ne gittiğin ne de döndüğün yere ait değilsen, hah işte atla o otobüsten amasya'ya yerleş. ahaha, şaka lan şaka, skim amasya'yı. "bi önemi yok" o zaman, anlıyor musun? muhtemelen hemen hemen hiçbir zaman da bi önemi yoktu. ama önemi olan birşey buldum bu sefer orda bak; "korkarım hiçbir zaman bi önemi olmayacak." hadi burdan yak. "geberip gideceksin bdd, geberip gideceksin!" bir tablet daha aldım o hatırlayıştan, geberip gidicez lan, şaka filan yapmıyorum.

yuvarlak koca on gün oğlum, dile kolay, on milyon masal yaşandı bitti kafamda, on milyar adam birbirini doğurdu ve öldürdü meydan savaşlarında, antlaşmaların altına attığım her imzaya "bi önemi yok" diye yazdım adımı, ne detaylara asılıp kaldı o koca günler bilsen, mezar başındaki leylak dalının hangi yaprağına, alnını demire çarpıp yaran o kafanın hangi damlasına, kusucam artık tatlılarının hangi tadına, hangi şölenin hangi yemek tabağına, lan oğlum bana mı toplandınız bunca tehey, çok şükür benden kopan hiçbir parçayı görebileniniz yok, sormuyorsunuz iyimisağmılar, sizden kalanları ne çok özlemişim ki bundan sonra sesli sesli konuşmaktan geri durmayacağım bunu; "kan bağı olmayan yaranın kabuğunu skeyim."

dilekolay, on gün nerdeyse. on milyon konuya değindim uçmuş beynimde de, bi kelime seçecek olduğum her dakka başımda biri türedi, kim türemişse onunla gittim, kimseyi suçlamadım ve kimseyi affetmedim, o pencereden şehrin üstünde uçan kargalara söverken aynı şarkı çalmış gibi olabilir, bi önemi yoktu tanrı'ya şükürler olsun, biriktirdim konu başlıklarını, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da her ne olacaksa, her ne yazılacaksa, aklınızda bir tek bu kalsın;

gebereceğim. gebereceksiniz. geberecekler. *(*o değil de danny nereye kayboldu lan)