birkaç bir şey yazıp tekrar uykuya dönebilirsem mükemmel olurdu. bu kendini bile parmaklamaktan aciz cumartesi günü, sigara yardımlı buzlu çayların beni bu düşünsel seviyeden bir üst seviyeye çıkaratacağını düşünerek üzerine bir hikaye inşa edebileceğim kızların listesinden gözüm kapalı parmakla seçiyorum. hesaplarıma göre üç bardak daha içersem şu çaydan günlük kafeinimi öğlen itibariyle kapatmış olacağım.

birşeyler yazmayı seven insanların hayatı deneyimleme içgüdüleri üzerine uzun uzadıya konuştuğum zeki bir kız, ki kendisini hiç de o kadar zeki görmezdi aslında, en sonunda bana hayatta iyi kötü ne kadar başa gelebilecek şey varsa, kontrollü bir şekilde deneyimlemenin (amatör veya profesyonel) yazarlar için vazgeçilmez bir içgüdü olduğunu itiraf ettirmişti. herşeyden önce şu "vazgeçilmez içgüdü" haltı da nedir, tanrı aşkına? hangi süpermen içgüdülerinden vazgeçebilmiş ki?

kız, nerede kaybedeceğim bir kavga görsem adeta uçarak gittiğimi söyledikten sonra, sırf bu nedenden dolayı zincirlenmem gerektiği konusunda zekice laflar sarfettiğinde mesela, veya cümlelerin içine teorik olarak aşık olduğum kelimeleri bilmeden sokuşturduğunda, öykülere "öykünmekten" bahsettiğinde hele, biraz da memleketin en güzel gözlerine sahip olma özelliğini kullandığında herhangi bir yere uçarak gitmek konusunda çok da fazla düşünmem gerektiğini sanmıyorum.

"bir insanla nasıl tanıştığını dün gibi hatırlıyorsan, onunla ne şekilde ayrıldığının önemi yoktur."

hikayemizin adı
/// ç ö p ç ü g r e v i s ı r a s ı n d a a ş k ///

klimayı icat eden cennete gitmeli. gerçi cehenneme de gitse bir çaresini bulurdu o it. işi ilginçleştiren şey, klima kullanmayı günahım kadar sevmem. sıcak havayı zor kullanarak dışarı atmaya çalışmak, doğa kanunlarına karşı nafile bir çaba, tanrı'nın bize kıs kıs gülmesine neden olan birşeymiş gibi geliyor. fakat artık dayanılmaz bir hal aldı bu durum, yani eğer çektiğiniz sigara dumanı bile size soğuk geliyorsa, iklimsel bir felaket kapıda demektir.

kız içeri girer girmez, manavın ona çöplerin neden hala toplanmadığı hakkında doğru kaynaklardan doğru bilgiler aktardığını söyledi. manava göre ortada büyük bir belediye grevi vardı ve çöpçüler de buna katılmıştı. ona, evde halihazırda bir komünist bulunurken bütün bunları manava sormanın ne kadar abes bir şey olduğunu söyledikten sonra, eğer civarda bir grev olacak olursa bundan kesinlikle haberim olacağını bildirdim. geçen haftalarda örneğin, randevu aldığı hastanede grev olduğunu ve gidecek olursa tıpış tıpış geri döneceğini söylemiştim, ama o dinlememişti. tedavi olup geri döndü. işin bu kısmı hala bir soru işareti. sanırım hep bir soru işareti olarak kalacak. artık görüşmüyoruz. soramayız.

üstelik, ne yani, bizim manav da komünist olamaz mı?

bu işin araçlarla ilgili bir plansızlık olabileceğini söyledim. yani belki araç bakımlarının planlaması yanlış yapılmıştı. bütün çöp araçları bir haftadır bakımdaydı belki. hepsi mi? evet hepsi.

camları kapatınca, içeri koku girmiyordu belki evet, ama bir esintinin bebeği bile girmiyordu aynı zamanda. bu durumda klima kullanmak kaçınılmaz oluyordu. klimanın kumandasına pilleri taktım ve klimayı çalıştırdım. klima, forma fırsatı bulmuş yedek kaleci gibi tüm yeteneklerini sergilemek istiyordu adeta. gereksiz plonjonlara çıkar gibi tüm fonksiyonlarını dizdi önüme. istersem ilk yarım saat içerideki havayı 18 derecede çevrime sokabilir, hemen akabinde anti-bakteriyel özelliği devreye alabilir, 45 dakika boyunca odadaki nemi kaçacak yer arayışına sokabilirdim. ben ise sadece biraz olsun havayı soğutmasını istiyordum hepsi bu.

kız, bunun herşeyden önce insan sağlığını tehdit eden bir şey olduğunu söyledi. tamam, grev yapılacaksa yapılmalıydı kesinlikle, ama bir yandan grev yaparken bir yandan da çöpleri toplayabilirlerdi mesela. neticede artık çok vakitleri vardı. hala, dünyanın en güzel esprilerinden birini mi yaptı, yoksa gerçek bir embesillik örneği mi sergiledi bilemiyorum. soramayız da.

sadece bir ay önce iş ziyaretine gelen suriyelileri gezdirirken şehirde, belediyenin taşeron firma işçilerini gördüğümde, belediyede taşeronluğun hala sürmesine neden olan herkesin hapse girmesi gerektiğini söylediğimde, cebi dolgun suriyeli bile buna onay vermişti, hatırlarım. kesinlikle espri yapmıştır.

sonra, beş gün önce içtiğimiz esrarın hala çöpte öyle duruyor olabileceğine dair müthiş bir paranoyaklık kapladı içimi. esrarın etkisi altında bu tip paranoyalara girmek kesinlikle doğaldı ama bu paranoyanın 5 gün sonra birden hortlaması çok tuhaftı. çöpü karıştırmak üzere sokağa indim. bira şişeli, küllü torbamız biraz altlarda kalmıştı ama hala ufak da olsa görünüyordu. kendi kendime ne yapıyorum ben diye düşünürken, gözüme bir resim ilişti. bu resmi, 1800 gün kadar önce yapmıştım. saçı sakalına karışmış bir ayyaşa benzeyen, dalı çiçeğine karışmış bir hazal sarmaşığı resmiydi ve dikkatli bakılacak olursa resmin ortasında dallar ve budaklar onun ismini yazıyordu.

bence grev bir an önce bitmeliydi.