öncelikle;

yazılsın isteyen: lacrimosa

notu: en gıcık olduğum kelime, terim, ya da her neyse. direkt bir tanımı yok. adilik olarak nitelendirilebilecek ölçüde, planlı programlı hırs gösterisinde bulunmak gibi bir anlamı var. (ya da sallıyorum) sağlıklı bir açıklama yapacak olan varsa buyursun

bambaşka bir platformda bambaşka şekil şimal içinde tepkisini kendini yakmak gibi eylemde bulunan kişinin bana bu kavramı izah ederken kullandığı bir yazı ile izahatını vereceğim kelime. bu yazıyı o yazmadı ama yazan kişiyi hepniz tanıyorsunuz. en azından bir fikriniz vardır. bendeniz o kişiyi doğru zaman doğru vakit geldiği zaman bütün külliyatını hatim ederek fikriyatımı derinleştireceğim.

üvertür babından konuyla pek alakası olmasa da, tepki göstermek için kendini yakma ritüeli hakkında bir kaç cümle söyliyeceğim. morris west'in büyükelçi diye bir romanı vardı. vietnam savaşına amerika birleşik devletleri fiilen değilde yan enstrüman olarak girdiğinde dönemleri anlatır. devlet başkanı phung van chung katolikliği benimsemiş, azınlık diktası kurarak ortaçağ frenk katolikliği ile budistlerin canına ot tıkıyordu. budistlerin canına ot tıkama nedeni ise mücadele içinde olduğu ho chi minh'in kuzey vietnamına destek olmaları gaflet ve delaletten vazgeçmeleriydi. konunun odak noktasında olan ruhunda karanlıklar ve çatlaklar olan büyükelçi maxwell gordon amberley saygon'a ilkk adım attığında bir budist rahip kendisini benzin döküp yakar. budist rahibin mtivasyonunun en sonunu tevekküle tahvil olması ve kendini yok etmesini buda gülümsemesi ile tasvir etmiştir morris west.

etki tepkiyi tepki etkiyi doğurur ve sonuçta ortaya çıkartır. kitabın bundan sonrası düzensizliğin düzensizliği yok etme var etme savaşımını konu alır.

bunun konumuzla elbette anlamı var ya da yok bilemiyorum. ama kestirmeden o yazıyı ekleyeceğim. evet elif şafak'tan geliyor;

kimi kelimeler vardır ki bir ülkeden bir ülkeye, bir kültürden bir kültüre geçerken anlam değişikliğine uğrar. hem de az buz değil, hayli düşündürücü anlam değişikliklerine. bir kültürde olumlu addedilen bir kavram bir başkasında şaibeli, hatta sakıncalı algılanabilir.

işte bu tür kelimelerin ayak izlerini takip etmek, sınır kapılarından geçerken ne tür değişimlere uğradıklarını incelemek o kültür hakkında ince ince ipuçları sunar bizlere. hep insanlar mı takılacak ulus-devletlerin sınır kapılarına ellerinde vizeler ve pasaportlarla? kimi zaman da kelimeler takılır işte; geçiş yapamaz kolay kolay.

amerika'dan gelirken istanbul'a, bavulumu açtı gümrük görevlisi. içinden kelimeler çıktı. bunlardan bir tanesini aldı, havaya kaldırdı, baktı baktı bir şeye benzetemedi. merakla sordu: 'ne bu?'

'ha o mu,' dedim. 'o bir kelime. chutzpah... 'hutzpa' diye telaffuz edilir, genizden gelen sert bir h ile.'

'nedir? ne anlama gelir? türkiye'ye girmesi sakıncalı mıdır?' dedi.

'şu bizdeki hırs kelimesinin dengi sayılabilir,' dedim. 'ama tam olarak öyle de değil. çünkü bizde hırs kelimesinin çağrışımı hayli olumsuzdur. haddini bilmemeyi, dünyeviliği, maddiyatçılığı, tamahkarlığı çağrıştırır. oysa chutzpah gayet olumlu olabilir. abd'de birini övmek için ne çok chutzpah'sı var dersin. bizde birini yermek için amma da hırslı dersin.'

'hımmm, durumu gayet şaibeli. zararlı olabilir. öyleyse kalsın sınırda' diye kelimemi alıkoydu gümrük memuru. 'bize ne bu hırs gerekli ne de dengi.' kaldırdığı gibi yanındaki çöp sepetine attı chutzpah'yı. baktım orada dağ gibi birikmiş 'yurda geçiş yapamayan kelimeler'.

amerika bireyselleşmeyi, farklılaşmayı ve uzmanlaşmayı teşvik eden bir toplumsal dokuya sahip. orada bir insanın hırs sahibi olması gayet doğal addediliyor. hırslı olacak ki farklı şeyler yapacak, yükselecek. bir insan için kullanabileceğiniz en büyük hakaret 'loser', yani 'kaybeden'. bunun getirdiği müthiş bir cesaret ve girişkenlik var insanlarda; ama bir o kadar, alttan alta akan tahammülsüz bir toplumsal dayatma da var. illa ki kazanacaksın. kazanmayana yer yok. sanatçıyı teşvik eden ve ödüllendiren; ama sanatı sığlaştıran bir yan etkisi var bu şartlanmanın. ama öte yandan türkiye'ye bakınca, bu sefer de farklılaşana şüpheyle bakan bir kültür çıkıyor ortaya. sanat için muazzam bir ilham ve besin kaynağı olan; ama sanatçıyı yıpratan, kanatan bir doku. üreten, düşünen, bireyselliğini geliştiren insanlara 'hırslı' gözüyle bakıyoruz. hadlerini bilmememekle suçluyoruz. bu sebepten hırs kelimesi bizde kötü, amerika'da iyi.

http://www.zaman.com.tr