19.yy fransız edebiyatının melankolik şairi. mutsuz geçirdiği çocukluğu, 6 yaşında babasını kaybetmesi, onu bohem bir hayata yöneltir. okulundan disiplizsizlik gerekçesiyle kovulur ve quartier latin'de kendi halinde bir yaşamı seçer. peşini bırakmayan frengiye karşılık, afyonu kendine yoldaş bilir.
1947'de edgar allan poe'yu keşfetmesiyle, şiirlerini fransızcaya çevirmeye başlar. devrimcileri desteklemesi ve les fleurs du mal*(*kötülük çiçekleri) kitabını yazması,içindeki altı şiirin kamu ahlakına aykırı olması gerekçesiyle büyük tepki gördü, hakkında dava açıldı. daha sonra les paradis artificiels*(*yapay cennetler) i yazdı,bu kitabında da yine uç noktalarda seyredince şiirlerinin yasaklanmasına bile sebep olacak kadar düşman sahibi oldu.
rimbaud, yahya kemal, cahit sıtkı tarancı gibi şairlerin de fazlaca etkilendiği baudelaire, o dönemde, zamanının zihniyetlerine başkaldırdığı için dışlansa da, sonradan avangard sanatın çekirdeği olduğu anlaşılacaktır.
arthur rimbaud'un ''şairlerin tanrısı''; jean paul satre'nin ise ''o gelmiş geçmiş en iyi şair'', dediği çılgın fransız. sembolizmin ve modern edebiyatın mihenk taşı; tanrısı olarak kabul edilir.

6 yaşında babasını kaybetmiştir. annesi yeniden evlendiğinden annesinden nefret eder. çılgındır biraz. üvey babasına kendini dövdürttükten sonra annesinin kollarına atılır, acı çekmesini sağlar; ve başarır da.. kopuk bir yaşam sürmüştür. 1846'dan itibaren yazdıklarını les fleurs du mal'de toplayacak olan bu çılgın adam, 1847'de allan poe'nun metinlerini fransızcaya çevirir, bir süre öyle takılır. 1848 yılında devrimci abilerin yanında yer alır. ve artık zamanı gelmiştir o değeri yıllar yıllar sonra anlaşılacak kitabının basılmasına. 1857 yılında basılır les fleus du mal; lakin kitaptaki bazı şiirler genel ahlaka uymadığından hakkında dava açılır. ayrıca theophile gautier' ithaf ettiği bu kitabını, gautier beğenmemiştir: dallama işte.

gençliğinde frengiye yakalandığını bilse de, o metresi ile yatacak kadar kopuk bir adamdır bu. en iyi kitabı elbette ki les fleurs du mal'dir, lakin le spleen de paris'i de es geçmem.

son diyeceğim şudur: ''sarhoş olun.''
yazdığı bütün şiirler dünya şiir tarihine geçmiş ve nerdeyse tüm şairleri etkilemiştir, herkes onun mısralarından biraz pay koparmıştır kendisine. bugün yeraltı edebiyatı dendiğinde belki de bunu başlatan ilk insanlardandır, güzel insanlardandır.

"kardeşim, yavrum,
sana benzeyen bir yer
düşünüyorum;
gidip orda beraber
yaşamanın, sevmenin,
sevmenin ve ölmenin
o yerde bir gün,
saadetini düşün.
karışık göklerinin
islak güneşlerinde,
o hain gözlerinin,
bol yaşları içinde
daima parıltılı
gözlerinin esrarlı
cazibesi var.

orda ne varsa süs, sükun ve şehvet,
intizam ve güzellikten ibaret.

üstünde güya
senelerin cilası
parlayan eşya
süslerdi odamızı;
bu bulunmaz çiçekler,
kokularını amber
kokularına
mezcederdi boyuna!
orda tavanlar zengin,
ve derindir aynalar;
her köşede sevdiğin
o şark ihtişamı var.
her şey kendi dilince
ses verir bize;
ve kalbini gizlice
gösterir bize.
orda ne varsa süs, sükun ve şehvet,
intizam ve güzellikten ibaret.

bir baksaydın bu
kanallarda ne kadar
serseri ruhlu,
uyuyan gemiler var;
hem gidermek içindir
inan ki en küçük bir
arzunu, onlar
uzaktan geliyorlar.
o akşamlarda gurup,
tarlalar ve kanallar
ve bütün şehri yakut
ve altınlara boğar.
orda kainat hulya
ile sarhoştur,
sıcak, sıcak bir ziya
içinde uyur.

orda ne varsa süs, sükun ve şehvet,
intizam ve güzellikten ibaret."

seyahate davet, çeviri: close2death.

yok lan, cahit sıtkı tarancı. tavada omleti çeviremiyorum ben.