aynaya bakmayalı ne kadar olmuştu?
bu sabah aynaya baktığımda aynıya bakmadığımı fark ettiğimdendir, ilk bunu sordum kendime. şekil ve şemal açısından bir problem yoktu, bilmem kaç yılla çarpılmamıştım, en fasla çırpınmışlığımın çırpılmışlığı vardı... gözlerim yuvalarında göz bebeklerimi avutuyorlardı, burunumun deliklerine izmaritler doluşmuşlar, yine işlevsiz duruyordu her sabahki gibi. ağzımın tadı pek yerinde olmasa da o da bıraktığım yerdeydi. gecenin eskisini diline dolamış, birbirine kenetli çene kemiklerinin bu mutlu birlikteliklerine kilit vurmuştu. kulaklarımaysa,tüm o gıcırtılardan sonra vurdum, onlar da duymaz olmuşlardı. ama oradaydılar.yüzümde buradaydılar . aynıları ayrı kılan ayrılıklar, gözüme artık pek de aykırı görünmezlerken şimdilerde, bu sabahı, bu sabahın bu saatini ve bu sabahın bu saatinde uyanmak için mekan seçtiğim bu çehreyi yadırgadım. gözlerinin içine bakamadım kendimin. öylece karşılıklı durduk bu sabah.. durduk yere ezberimizdeki siktriboktan şiirleri çağırdık aramıza. cesaretimizi kanıtlamak için, içtiğimiz kahvelerin telvelerini oramıza buramıza sürüp yollarımızı göz yaşlarımızla açtık.,ve oturup ruh çağırmaya başladık aramızda kahve fincanı. ruhsuz kaldığımızdanmıydı bu korkularımızla eşgüdümlü alaycılığımız, sormadık. hiçbir ruh ziyaret etmedi bu sabah boş kalan fincanlarımızı zaten cevapta alamazdık.. bu sabah kendi yoluma çıkmadım tümden gelirken ve pusuya yatmadım bu sabah tüme varımlarımda.. niyesi yok neysesi çok önermelerimle mısır yedik bu sabah taşa oturduk.. kurmuş olduğum tüm hipotezlerime protez bacaklar taktım, kurmak için anahtarlar yerleştirdim yumuşak karınlarına. onların tek kutsalıydım ben, tavaf edildim, kutsandım bu sabah.. emekliye ayrıldım hipotetik dedüktiflikten.. bu sabah yeni bir hobi edindim her sabah yapabilceğim.. yansıdığım aynayla yansıyanım arasındaki 7 farkı bulmak.. her sabah..
tam uykuya dalarken yaşadığı "içi geçmiş"liği, uyanırken de yaşadı. yağmurun sesini duydu. saçaktan çıplak betona düşen sesi. gözlerini açmadan bir süre daha devam etmeye çalıştı uykusuna, biraz daha kovaladı gördüğü rüyayı. aklından eklemeler yaptı, dilediği gibi şekillendirmeye başlarken sıkıldı. böyle yaşamanın bir anlamı yoktu ki! başına ne geleceğini bildikten, bütün ipleri elinde tuttuktan sonra...

gözlerini açtı. rüyadaki imgeler yerlerini gerçek eşyaya bıraktı. oda loştu. saati tahmin etmeye çalıştı. hava kapalı olduğu için başaramayacağını anlayıp vazgeçti. yağmur şiddetlenir gibi oldu. taşa ve metale değen yağmur sesi birbirine karışıyordu: yağmur damlaları koral senfonisi. sol tarafına dönüp sol ayağını yere doğru uzattı. terliği 'el yordamı' ile buldu ayağı. sonra bedenini hafiften doğrultup, öteki ayağına da aynı emri verdi beyniyle. ayaklarını sürüye sürüye lavaboya gitti. gözlerini tam olarak açmak istemiyordu. aynaya yaklaştı. sonra ne mi oldu?

(bkz: #3289)
bu sabah, sırıttım ben bu hayatta ama; hepiniz gülüyorum zannettiniz..
bu gün de bağlı olduğum liman bilin ki sizi güvenli bir yerde tutmak için..
gemiler denizde kalır, gemiler limalara bağlanır;
oysa karaya koşanlar, denizi yenmek için onları siz yarattınız..
ölüm korkunuzdu limanlara bağladığınız ama; her seferinde onunla yolculuk etmek zorundasınız..
bu akşam 'müsaitseniz size gelicez çocukları'nızı kovuyorum kapımdan.
bayramlarını çeyrek sünnet altınıyla bile telafi edebilirim nasılsa.. kız çocuklarınıza 'gelin'ce... benim gelin demem yetmez sizin öyle etmeniz lazım..
dinç umursamazlığınızla kavgalıyım bu gece.. bunama yaşayan bilinç altınızın kokusundan rahatsızım..
uzak durun benden.. gözünüzde büyütüp içinde kaybolduğunuz bedenlerinize sığmaya çalıyorum şu saatte.. ve bir sır veriyorum; gözleriniz görmeye inandıklarınızın esiri..
çünkü yokken ben benden tedirgin; varken bi habersiniz..