kelimelerin bana karşı ihanet içinde oldukları bir gece. bozbulanık bir bulut vücuda getirmişler,tepemde dans ediyorlar. içeri giriyor birden.iki büklüm divana devrilip,içerlemişçesine sayıklıyor : "sevmiyorsun sen beni.öpüşünden dokunuşundan belli."

beceriksizce onu aksine ikna çabasına girişiyorum.yalpalıyorum,yalpaladıkça gülünçleşiyorum.anlaşılan çabalarım sonuçtan yana kısır bu gece.kelimelere bakıyorum alttan alttan, aklanmışlığın hoşnutluğu var üzerlerinde.doğru, suçlayamam onları.vazgeçiyorum uğraşımdan,dürüst de değil üstelik.kendimi bile ikna edememişken onu sevdiğime onu ne demeye iknaya çalışıyorum ki?

çıkıp gitme isteği filizleniyor içimde.karara evrilmeli mi bu istek?gülüyorum acı acı.şu meydana getirdiğimiz "yakınken uzak entelcik aşıklar" tablosu da zaten çılgınlığı yanılgısına kapıldığım,özünde hayli aptalca olan bir "ani karar" ın fırçasından çıkma değil mi? "karar" dedim sanki?evet,karar mertebesine erişti bile istek.ayaklarımı sürüyerek çıkıyorum kapıdan.ne de olsa batacağım kadar battım b.ka.az daha batsam en fazla ne olabileceğini düşünüyorum.düşünmeye iyi kaptırmışım ki o gece bir yığın kar yağdığını ancak b.ka değil de kara battığımda hatırlıyorum.

************************************************öncesi************************************************

bekliyorum,bekliyorum...beklemekten hiç gocunmam,hatta beklemeyi biraz sevdiğimi itiraf edebilirim.(bunun sapıkça bir sevgi olduğunun farkında olduğumu da).ama böylesi bir yerde...sevemedim bu şehri hiç.ilk ayak bastığım yerini en başta,otogarını.tezer,kutsal kadın,ne diyordu ismini hatırlamadığım halde her dem hatırımdaki o cümlesini alıntılama küstahlığında bulunacağım bir öyküsünde: "anadolu kentlerinin otogarları ne tatsız köşelerdir." onu bu cümlesiyle bir kez daha saygıyla anarken,diğer yandan bu kentin otogarının tatsızlığını perçinleyen ayrıntıları yakalıyorum.oysa en tatsız ayrıntı belleğimdeydi ve bu kentin otogarının bununla hiçbir alakası yoktu.sesinde bir bezmişlik sezinlemiştim.artık çıkıp gelişlerimin popüler tabirle birer "sürpriz" olduğu konusunda hemfikir değiliz anlaşılan.bendeki "sürpriz" belki de onda "baskın"a tekabül ediyor bundan böyle.hor görmemeli,görmüyordum da zaten.onun yaşamında her şeyin bir "yeri" ve "zamanı" vardı ne de olsa.haber ettiğimde belki deney tüplerinden biri henüz patlamıştı.benimse çok çok düşlerim patlardı elimde.onunki gibi "dişe dokunur" meşgalelere sahip değildim,aylaktım ben. düş kurardım.

********************************************daha öncesi***********************************************

nasıl bitirmeliydi bu iletiyi şimdi? iletişim kesintisi iması olmadan,nasıl? "görüşmek üzere."? olmaz,geçici bir görüşmeme halinin ifadesi. ya hayli yaygın veda ritüeli "kib"?hayır daha uzun soluklu bir bihaberlik kokuyor gibi."hoşçakal" daha iyi,ama yine de iyi değil.

nihayete erdirme adaylarını bir bir gözden geçirirken ağzıma girmesine ramak kalmış bir at kuyruğu bana sahibinin tepemde bittiğini bildirdi.kafamı kaldırdım.

-başka bir şey alır mısın?
-sağolun, kalk...
-benden?
-yo,kalkmam gerek.teşekkür ederim.ne kadardı çay?

iki ve yanında bir şeyler geveledi,ya da gevelemedi. garip bir fısıltıyla konuşur oldu,işitmekte zorlanıyordum.

-iki mi,iki buçuk mu?

yine fısıldadı.yine duyamadım.yine sordum:

-iki mi?iki buçuk mu?
-aslında ben iki olduğunu biliyorum da hadi senin için,gönlün olsun diye yine de menüye bakayım.
-hayır,ben aslında duym...

sırıtarak zaferini anons etti: "iki!".ne büyük bahtiyarlık! yanlış anlamayı düzeltmeye daha fazla girişmedim,bu can sıkıcı durumdan en kısa sürede kurtulma arzusu düzeltme tedirginliğine üstün gelmişti.buyrun bay "iki!".yine güldü,kabalık olmasın,dedim.ben de hafif güldüm.daha güldü,uğurlama faslını genişletti: kendine iyi bak,özletme.

sokağa inerken küfrettim kendime.kaçtır "kazara" cilveleşiyordum şu herifle.yarın bir gün "kazara" sevişirdik de.sonra bir de bakmışsın "kazara" sevişerek evlenivermişiz.

iletiye boşverdim;durum bunu gerektiyordu zira.her şey bir anda,çarçabuk oluverdi.yedi arabası,ala...ya cam kenarı?ziyanı yok,yol kısa zaten.

anlaşılan o ki sözcükler yerine kendimi gönderecektim.

******************************************bundan az sonrası************************************************

düş yolculuğu daimi de,ilk oluyor bu yıl bu kış yolculuğu."kış yolculuğu",selçuk baran.gece yolculuğu olması isabet oldu,ayrı bir tadı var gece yolda olmanın.bir kış gecesi bir yolcuyum. "bir kış gecesi eğer bir yolcu",italo calvino.kitaplar,kitaplar...zihnime şeref verdiniz.durun size bir bakayım:bir çantaya sığan ama ne dünyaların sığamadığı kitaplar...beni de alsalar ya içlerine.ama "ben" i ben olarak değil başka kimliklere bürüyerek.öylesine usandığım kendimden gayrısı değil çünkü.herhangi biri veya bir şey olarak hamurlarına katılsam,diyorum.sait faik'in cebinde bir susam tanesi olsam misal.ona sevgilimi neden kalbine çivi saplayarak öldürdüğümü anlatsam.ya da ubor metenga'nın dilini bile anlamadığım mektuplarının bir adresi olan evime kapanarak korkuyu bekleyedursam.kundera karakteri bile olmaya razıyım,tomas ile tereza'nın kır evinde ölen köpekleri olsam da olur.fena mı işte, var olmanınkini duymuşken bir de yok olmanın dayanılmaz hafifliğini duysaydım.

molada iniyorum.çay içerken aynalı pastanedeki masal bekçisi düşüyor aklıma.bu gece masal bekçisi olmak var,bu gecenin payına böyle bir düş düştü.

******************************************sonrası ve şimdi*************************************************

ne yapacağım konusunda yönlendirici bir plandan yoksun olduğumdan saplandığım kara oturuyorum.topu aklıma esecek yine bir anlık karara atmayı bekliyorum.anlık kararlar...öyle ya dünya bir sahne,ben de oynayacağım oyunu şu son bir iki gündür sizin rejinize teslim etmiş uysal bir aktristim.sorumluluk sizin anlık kararlar,siz sıçtınız,siz temizleyin.

biri yaklaşıyor.elleri cebinde,bereli kafası baş döndürücü hızla sağı solu kolluyor.böyle yürüyen tek kişi tanıyorum.

-onur!
-naber kız?bir lira atsana.
-laaan.yine mi pes oynamaya?
-he.hadi veriver,birlikte ilk ve son kolpamız hatrına.
-...
-brecht ulan brecht!
-heee,cesaret ana!
-ve çocukları.
-doğru bir de onlar var.hep unutuyorum.
-hep unutuyorsun.

alemin en sevilesi kolpacısı.gitti.ardında pembe tozlar bırakmadan.öylesine gerçeğe yakın bir hayaldi.sanki yolun karşısındaki şu minibüsün arkasında gözden yitti.

karlara gömülmüş kıçım sular içindeyken hele daha düş kuruyordum.otogarda aklımdan geçenleri anımsadım.evet,onun 'gerçek' meşgaleleri vardı,benimse düşlerim.irkildim.aramızdaki uzaklık hiç bu denli ürkütücü gözükmemişti gözüme.birden ankara özlemi dürttü,peşinden ani bir kararı da sürükleyerek.alt taraf az bir uyuşmuştu,yalpalaya yalpalaya yürümeye koyuldum.madem hasret de kapıya dayandı, nostaljiye son vermenin vaktidir.

nostalji dönememe kederi demekmiş, ömrübillah sevemediğim bir adamdan,milan kundera'dan öğrendim bunu. 'doyurulamamış dönüş arzusundan kaynaklanan keder' diyor kundera.öyleyse dönüş arzusunu doyurmalı ;zira kederin ağırlığını kaldıramayacak kadar hafif bu gece,daha nice düşlere gebe...