working out
van gogh cut off his ear
gave it to a prostitute
who flung it away in
extreme disgust.
van,
whores don't want ears
they want money.
i guess that's why you were
such a great
painter:
you didn't understand much else
charles bukowski
eğer geçiminizi televizyonlardaki bilgi yarışmalarından sağlamıyorsanız; bir şey hakkındaki her şeyi bilmek, her şey hakkında bir şeyler bilmekten yeğdir. hiçbir şeyde uzmanlaşmadan, her konu hakkında söyleyecek sözü olmak; ya cahillere, ya da çeşitli sebeplere hayatı boyunca çalışmamış, ömrü televizyon karşısında, bulmaca başında geçmiş sosyopatlara özgüdür. övünülecek bir yanı yoktur. gel gör ki bir de şu durum vardır: herhangi bir konuda uzman olunca her haltı bildiğini sanmak. kapasitesi gereği insan ne kadar çok konuda derinleşirse, bir o kadar başka şeyde de yüzeysel kalmak zorundadır. ama insanın kendini geliştirdiği konulardan biri tevazu değilse bunu bir türlü kabullenemez.
her yerde vardır bu adamlar. ortaokul öğretmeniniz de, babanız da , yaşı büyük diye, daha tecrübeli diye, her konuda daha doğrusunu bilir. kız tavlamakta iyiyse bir yeniyetme, maçta da hemen forvete çıkar, gol atmayı kendi işi sanır. erkeklerden ilgi görüyorsa genç kızımız, mutlaka çok güzel konuştuğuna inanır. takdir edilmek, şöhret sahibi olmak, hatta kısıtlı bir çevrede popüler olmak bile, her karakterin altından kalkabileceği şeyler değildir gerçekten. size değer atfedilen noktayı doğru kavrayamazsanız.: fazıl say, fatih terim, yılmaz erdoğan, bedri baykam olursunuz, metin akpınar, reha muhtar, sinan çetin, oray eğin olursunuz; köşe yazarı olursunuz, yönetmen olursunuz, virtüöz olursunuz, profesör doktor olursunuz ama adam olamazsınız. biri çıkıp size kim olduğunuzu hatırlatınca da kızarsınız.
bilmiyorum demek yani neyi bilmediğini bilmek, erdem sayılmıyor. halbuki bazı şeyler var ki, bilmemek de ayıp değil öğrenmemek de. bir ara moda olmuştu: terbiyesiz magazinciler, muhabirlerini mankenlerin, şarkıcıların yanına yolluyor, onlara maliye bakanının ismini, meclisin kuruluş tarihini falan sordurtuyordu. ekran başındaki bizler, maliye bakanının ismini bilirsek, kısa bir süreliğine kendimizi zeki sanıyorduk. çok afedersiniz ama biri de çıkıp demiyordu, maliye bakanı mı sikiyoz burada diye. kıkırdayarak doğru cevabı bulmaya çalışıp, komik durumlara düşüyorlardı. şimdilerde ise röportajlarda öyle sorular soruyorlar ki , sanki karşılarına allame-i cihan dizilmiş. birisinin kitabı çok mu sattı, hemen insan ilişkilerini ondan soralım; biri fazla mı para kazanıyor, ne duruyoruz memleketin ekonomik durumunu ona danışalım; hele hele şarkıları dilden düşmeyen biri mi var, eğer aşk diye bir şey varsa o biliyor olmalı. yine bir tanesi de çıkıp demiyor, bunu neden bana soruyorsunuz diye. bana sorduklarına göre bir bildiğim vardır diyorlar ve ben o mankenleri mumla arıyorum.
şimdi ben burada, aslında bir derdimi ucundan bucağından tutarak anlatmaya çalışıyorum ya, oysa elle tutulur yanı yok. işin özü: başta herhangi bir alanda başarı kazanmış olanlar olmak üzere, herkes her şeyi bildiğini sanıyor. bu sayede çok kolay yargılanıyor insanlar başkaları tarafından. çünkü bir konuda bir şey yapılacaksa, mutlaka en doğrusunu bilen birileri vardır. elbette, bence de bir yerlerde en doğrusunu bilen birileri vardır, ancak herkes o kişinin kendisi olduğuna inanıyor. yaşlılar gençleri, gençler yaşlıları, sevgililer birbirlerini yargılıyor. arkadaşlarımıza kıyak geçiyoruz tabii biraz, ama hayatımıza dahil olmayan yabancılar hakkında dilediğimizi söylüyoruz. çünkü mutlaka bizimde iyi bildiğimiz şeyler vardır ve bilemeyecek olduklarımızı görmezden gelebiliriz.
gördüğünüz gibi bir şeyler beni rahatsız etmiş ama ben de ne anlatmaya çalıştığımı bilmiyorum. sadece bu aralar kendimi; her şeyi bilmek zorundaymışım gibi bir histen çıkarmak istiyorum. insanın karmaşıklığını hep aklımda tutmak ve onları yargılamayıp, "bilmiyorum, belki." demek istiyorum. çünkü van gogh biraz da, şiirde de söylendiği gibi, başka bir boktan anlamadığı için harika bir ressam olabilir. bilmiyorum. sadece belki.
van gogh cut off his ear
gave it to a prostitute
who flung it away in
extreme disgust.
van,
whores don't want ears
they want money.
i guess that's why you were
such a great
painter:
you didn't understand much else
charles bukowski
eğer geçiminizi televizyonlardaki bilgi yarışmalarından sağlamıyorsanız; bir şey hakkındaki her şeyi bilmek, her şey hakkında bir şeyler bilmekten yeğdir. hiçbir şeyde uzmanlaşmadan, her konu hakkında söyleyecek sözü olmak; ya cahillere, ya da çeşitli sebeplere hayatı boyunca çalışmamış, ömrü televizyon karşısında, bulmaca başında geçmiş sosyopatlara özgüdür. övünülecek bir yanı yoktur. gel gör ki bir de şu durum vardır: herhangi bir konuda uzman olunca her haltı bildiğini sanmak. kapasitesi gereği insan ne kadar çok konuda derinleşirse, bir o kadar başka şeyde de yüzeysel kalmak zorundadır. ama insanın kendini geliştirdiği konulardan biri tevazu değilse bunu bir türlü kabullenemez.
her yerde vardır bu adamlar. ortaokul öğretmeniniz de, babanız da , yaşı büyük diye, daha tecrübeli diye, her konuda daha doğrusunu bilir. kız tavlamakta iyiyse bir yeniyetme, maçta da hemen forvete çıkar, gol atmayı kendi işi sanır. erkeklerden ilgi görüyorsa genç kızımız, mutlaka çok güzel konuştuğuna inanır. takdir edilmek, şöhret sahibi olmak, hatta kısıtlı bir çevrede popüler olmak bile, her karakterin altından kalkabileceği şeyler değildir gerçekten. size değer atfedilen noktayı doğru kavrayamazsanız.: fazıl say, fatih terim, yılmaz erdoğan, bedri baykam olursunuz, metin akpınar, reha muhtar, sinan çetin, oray eğin olursunuz; köşe yazarı olursunuz, yönetmen olursunuz, virtüöz olursunuz, profesör doktor olursunuz ama adam olamazsınız. biri çıkıp size kim olduğunuzu hatırlatınca da kızarsınız.
bilmiyorum demek yani neyi bilmediğini bilmek, erdem sayılmıyor. halbuki bazı şeyler var ki, bilmemek de ayıp değil öğrenmemek de. bir ara moda olmuştu: terbiyesiz magazinciler, muhabirlerini mankenlerin, şarkıcıların yanına yolluyor, onlara maliye bakanının ismini, meclisin kuruluş tarihini falan sordurtuyordu. ekran başındaki bizler, maliye bakanının ismini bilirsek, kısa bir süreliğine kendimizi zeki sanıyorduk. çok afedersiniz ama biri de çıkıp demiyordu, maliye bakanı mı sikiyoz burada diye. kıkırdayarak doğru cevabı bulmaya çalışıp, komik durumlara düşüyorlardı. şimdilerde ise röportajlarda öyle sorular soruyorlar ki , sanki karşılarına allame-i cihan dizilmiş. birisinin kitabı çok mu sattı, hemen insan ilişkilerini ondan soralım; biri fazla mı para kazanıyor, ne duruyoruz memleketin ekonomik durumunu ona danışalım; hele hele şarkıları dilden düşmeyen biri mi var, eğer aşk diye bir şey varsa o biliyor olmalı. yine bir tanesi de çıkıp demiyor, bunu neden bana soruyorsunuz diye. bana sorduklarına göre bir bildiğim vardır diyorlar ve ben o mankenleri mumla arıyorum.
şimdi ben burada, aslında bir derdimi ucundan bucağından tutarak anlatmaya çalışıyorum ya, oysa elle tutulur yanı yok. işin özü: başta herhangi bir alanda başarı kazanmış olanlar olmak üzere, herkes her şeyi bildiğini sanıyor. bu sayede çok kolay yargılanıyor insanlar başkaları tarafından. çünkü bir konuda bir şey yapılacaksa, mutlaka en doğrusunu bilen birileri vardır. elbette, bence de bir yerlerde en doğrusunu bilen birileri vardır, ancak herkes o kişinin kendisi olduğuna inanıyor. yaşlılar gençleri, gençler yaşlıları, sevgililer birbirlerini yargılıyor. arkadaşlarımıza kıyak geçiyoruz tabii biraz, ama hayatımıza dahil olmayan yabancılar hakkında dilediğimizi söylüyoruz. çünkü mutlaka bizimde iyi bildiğimiz şeyler vardır ve bilemeyecek olduklarımızı görmezden gelebiliriz.
gördüğünüz gibi bir şeyler beni rahatsız etmiş ama ben de ne anlatmaya çalıştığımı bilmiyorum. sadece bu aralar kendimi; her şeyi bilmek zorundaymışım gibi bir histen çıkarmak istiyorum. insanın karmaşıklığını hep aklımda tutmak ve onları yargılamayıp, "bilmiyorum, belki." demek istiyorum. çünkü van gogh biraz da, şiirde de söylendiği gibi, başka bir boktan anlamadığı için harika bir ressam olabilir. bilmiyorum. sadece belki.