dışardan görüldüğü gibi olmayan olaydır aslında.

memur çocuğu oldumdan hep içime dokunmuştur tv'lerde çıkan o görüntüler. hele ki kadınlara vurulan coplar için az küfretmedim. her zaman polisin gaddar , memurun mazlum olduğunu düşündüm. ta ki askerlik görevimi icra edene kadar...

2001 yılıydı. ankara il jandarma da askerlik etmekteyim. aslında yazıcıydım orda ama ara sıra dış görevler çıktığında yaşımızda biraz büyük olduğundan hava değişikliği olsun diye o görevleri isteme hakkı verilmişti. yine böyle bir günde , ankara dışında toplanan memurlar, merkeze doğru yürüyüş yapacaklardı (izinsiz). biz barikat kurma göreviyle gittik polatlı tarafına. yanımdaki arkadaşalara da özellikle tembih etmiştim, hani istenmeyen bir durum olursa sakın ha vurmayın gariplere diye. orduyu, devleti faşist sandığımdan olsa gerek böyle bir emir verilebeleceğini düşünüyordum ciddi ciddi. neyse efendim, memur arkadaşlar la karşıo karşıya geldik nihayetinde. arada bir kaç yüz metre mesafemiz var. devamlı slogan atmakta bunlar. alay komutanı albay elinde eski türk filmlerindeki gibi bir megafonla sürekli onlara sesleniyordu kibar bir şekilde ki ben çok şaşırmıştım o zaman. o kadar sert bir adamın nasıl böyle nazik olabildiği garip gelmişti. gösterinin izinsiz olduğu, kendisine verilen görevin onları bu sınır bölgesinden öteye geçirmemek olduğunu söylüyor , karşıdan da anlayış rica ediyordu. karşı tarafın amigosu (çığırtkanı) ise sürekli kışkırtıcı sloganlar attırıyor, onları durduramayacağımızı söylüyordu.

gergin bekleyiş bir süre sonra aksiyona döndü. bir grup direk üstümüze yürümeye başladı. biz sanıyoruz ki önümüze kadar gelip orda slogan atmaya devam edecekler. zaten orda hazır bekleyen televizyoncu, gazeteciler vasıtasıyla da dertlerini anlatacaklar. lakin grup durmadı dibimize kadar gelip kurduğumuz barikati yarmaya girişti. alay komutanı sürekli emirler yağdırmakta, sağlam durmamızı, kesinlikle şiddet kullanmamazı vurgulamaktaydı. ama karşı grup sanki inadına yapıyormuş gibi bizi zorlamakta, kalkanlarımıza önce itişlerle, sonra yumruk, derken tekmeye varan şiddette müdahele etmeye başladı. bu da kesmedi sanırım o memurları (ki kesinlikle onların sıradan yürüyüş yapan memur olduklarına inanmıyorum) ellerimizdeki coplara uzanmaya başladılar. biz tabi acemiyiz bu konularda teoride derslerini almışız toplumsal olaylara müdahelenin ama pratikte hiç karşılaşmamışız.

olayların koptuğu nokta, provakatör grubun bizlere saldırması oldu. kalkanlarımızı çekiştirip, ellerimizdeki copları alamaya çalışmaları haliyle bizleri karşı koymaya itti. tamam, senin verginle alındı o cop ama, bana zimmetli. neden vereyim ki sana? hem alıp napacaksın ki o copu? beni mi döveceksin? akıllarda binbir soru ve şaşkınlığımızla bizde kalkanlar yardımıyla hafif hafif itmeye başladık bunları. alay komutanının şiddet yok uyarıları devam etmekteydi.

şiddetin dozunu artıran göstericilere karşı artık biz de dozunda şiddetle karşılık vermek zorundaydık. o ara ne alay komutanını, ne de bir başkasını duyacak halimiz yoktu. ön safta ve zorlanıyordum. elimdeki copa sürekli uzanan ellerle ve kalkanıma inen tekmelerle uğraş vermekteydim. baktık biz karşı koymazsak barikat delinecek ve bizlerden bir kaçı ayaklar altında kalacak, bizde mecburen hafif cop darbeleri kullanmaya başladık. can yakmak için değildi , genelde baş üzerinden geçen savurmalar ve diz altına vurulan hafif darbelerdi. amaç biraz olsun nefes alabilecek kadar arada bir boşluk yaratmaktı. bu yöntem de işe yaramayınca biz öndekiler kalkana sıkı sıkı sarılıp sağlam bir set oluşturduk. arka saftakiler ise hem bizleri koruma, hem de onları uzaklaştırma amacıyla copları kullanmaya başladışar. arada çok zarar gören olmasa da cop yiyen memur arkadaşlar oldu. ama üztümüze gelmekten asal vazgeçmediler. kurduğumuz sağlam set, ve ortaya koyduğumuz direniş onların ilerlemesini engelledi ama uğraşmaktan da alıkoymadı.

bir müdeet daha bu itiş kakış devam ettikten sonra bunlar geri çekildi, gelen haberle bizde barikatı açtık ve yollarına devam ettiler. şimdi burda olan neydi? memurlara göre, direnişleri, ısrarları meyve mermiş ve yolları açılmış, kısıtlı bir gösteriye izin çıkmıştı. ya bizim açımızdan? o bariyerde ben gibi bir çok memur çocuğu, memurlara istemeden az da olsa şiddet uygulamak zorunda kalmıştık. verilen emir belliydi ve askerdik. en önemlisi, kendimizi koruyorduk. üzerimize gelen bir grup provakatör bizleri, o nefret ettiğimiz, televizyonda gördüğümüzde küfürler ettiğimiz güvenlikçilere çevirmişti. ne yaptık da bunu hak ettik? izinsiz bir gösteriye, aldığımız emir üzerine izin vermediğimiz için. copları kınından çıkarmamız, ankara'dakilerin izin vermesine yetmişti. sanırım üzerimize gelenleri amacı da buydu. bir kaç memur coplanacak, ertesi gün tüm gazetelerde yine memur coplandı haberi çıkacaktı. zaten o zamanlar, bu konudan yeterince muzdarip olan içişleri bakanlığı, olayların büyümemesi adına gösteriye izin vermiş, bizleri geri çekmişti.

ben bir memur çocuğu olarak başka bir memura vurdum o gün. üzerime zimetli kalkanımı kırmaya , elimdeki copu alıp belki de bana karşı kullanmaya niyetli olan bir memura. o günü hiç unutmadım. memur olan anneme anlatırken yüzüne bakamadım. vurduklarımın memur değil, provakatör olduğuna inandırmak istedim.

o günden sonra tv'de çıkan bu görüntülere farklı bir gözle bakıyorum artık. siz de içine girip bakın o olaylar. cop yiyenler sadece bir gruptur, memur olanlar ise kesinlikle kavga-gürültünün olduğu yere yaklaşmaz. ortaya çıkan şiddetten hep güvenlik görevlileri sorumlu olur. ve memur hep ezilendir.

bu ülkede memurlar, kendi sendikalarını yönetenleri düzgün adamlardan seçmedikçe, yönetimleri art niyetlilerden temizlemedikçe, hak aramak yerine bağcıyı dövmeye kalkışanları aralarından ayırmadıkları sürece daha çok kez kendi vergileriyle alınan copların altında ezilir.

hayat malesef vendetta filmindeki gibi değil. gelen göstericilere kafana göre yol açamıyorsun. karşındakinin haklı da olduğunu bilsen korumakla mükellef olduğun bir sistem ve bu sistemin içerisinde sorunları halletmenin değişik yolları da var.

o gün kendisine vurmam için beni aşırı zorlayan adam, aradan 10 yıl geçti ama ben hala sana küfrediyorum beni o duruma getirdiğin için.