cok kisi bilir orhan veli'nin beni bu guzel havalar mahvetti siirini. ama bu siirin adi guzel havalardir.

zemherinin tam gobek deliginde oldugumuz su gunlerde guzel havalar ne yazik ki bir ruyadan baska birsey degil simdilik. gerci yaz geldiginde of cok sicak kendimi menemen gibi hissediyorum falan filan diyoruz ya...

diyelim ki bir kumarhanedeyiz. elimizde fazla sermaye namina fazla bir sey yok. sadece acik bufeden yararlanmak, biraz uykusuz gecelerimizi gozlemle harcamak, kagit ve rulet topunun tingirtisi dinlemek kadere yalvaran' sevinc cigliklari atan cogunlukla kufreden kumarbazlarin sesini dinlemek kafi bize.

sarhosuz hem de korkutuk. ama bu vahsi sarhosluk degil sadece melankolik sarhosluk. disarsi yagmurlu firtinali, paralar degisiyor. krupye no more bet please sesi cinliyor. ekranda rakamlar cikiyor. siyah 15 kirmizi 35 falan diye.

sen de oturmus ufak ufak fazla bokunu cikarmadan sadece zevk olsun diye insanlari gozlemliyorsun. katran karasi bir cay var elinde. cayini yudumluyorsun. kumarhane las vegas tarzi degil sanki uyuz omerin kahvesi sikletinde.

luks yok, sadece kumar kumar oynamak icin las vegas tarzi saklabanliklar yok.

krupiye plastik kart veriyor eline. black jack masasindasi sen yumrugunu vuruyorsun masaya. karti kesmek istemedigini oldugu gibi dagitilmasini istegini disa vuruyorsun bu hareketinle. krupiye buyuk hunerle kagitlari dagitiyor dagitirken kulak veriyorsun kagitlara. cunku alttaki karti uste gecirip sana kakalamasi olasi. bunu gozle goremezsin sadece kagidi dinleyerek anlarsin. bunu anlamanin yegane yolu kagit sakir sakir dagitilirken kart tik diye ses cikartmasidir.

ne kazandigin ne kaybettigin it kuyrugu gibi bir oyun oynuyorsundur. yoruldugunu farkedersin. orson welles'in gercek kumarbaz uzerine bahis oynadigi meblagiyi gozden cikartmadan oynamayan kisidir sozune uygun elindeki butun fisleri bir bahse yatirirsin ve elbette kaybedersin. uzerinden buyuk yuk kalkmistir. ne yani kazanmayi mi bekliyorsun. o ancak filmlerde olur ve gercek hayatta mantik diye bir sey yoktur ve de casino her zaman kazanir.

buyuk vakarla casinoyu terkedersin. sanki butun servetini masaya gommus ama umarsamaz kontlar gibi.

casinonun kapicisi buyuk bir saygiyla kapiyi acar ve yine bekleriz efendim minvalinde kendi itikatince bir kac kelime sarfeder.

oysa topu topu uc bes kurus kaybetmisindir. en fazla 2 paket sigara parasi.

beynin ugulduyordur, dilin ise pas tadi vardir. gozlerini bir cinli gibi kisarsin ve allahin belasi hava buz gibi soguk yagmurlu ustune esmektedir hem de butun hasmetiyle...

aklina gelir boyle bir boktan havada degil de guzel bir havada olsaydim acaba ne olurdu diye?

herhalde 2 sigara parasindan daha cok seyler kaybederdim cunku kaybetmemen imkansizdir casinolarda.

neseli caf cafli lasvegas saklabanliklarinin girla gittiginde insan su icermis gibi buyuk rahatlikla kaybeder herseyini.

ismini cismini hatirlayamadigim bir filmde adam tum parasini kokune kadar kumarda kaybediyor ve kumarhaneden cikiyordu. cebinde kalan son parayi bir buyuk umarsamazlikla su oluguna gemi yapip yuzduruyordu. para nazli nazli bir kac metre yuzdukten sonra izgaralardan sehrin kanalizsazyonuna karisip gidiyordu. herifin yuzundeyse alay, hergele, hor goren gulumsemesine eslik eden bir bakis...

cok zaman gecmisti bu filmi izleyeli. hem de bircok zaman...

insanin icinden istifa edip isi birakmak gelmez bu havalarda.

tutune boyle havada alisilmaz en fazla cay tiryakisi olur hatta isinmak icin kanyak tiryakisi olur. guzel birseydir cunku hic olmazsa katlanilmaz realiteye dayanma gozu verir. nesneleri gurultulerinden rahatca ayirir kisi.

eve ekmek tuz goturmek istesende unutmazsin. cunku disarisi ayaz mi ayaz hava yagmak uzere ayakkabi delik mont dandik binalar murt insanlar mut bir cicek bile acmaz kasimpatilardan gari.

siir mi? kusura bakmayin ama rus realizimi edebiyatta romantizimi katletti gecti ve artik istenirse guzel siir yazilamaz. hem kuzum keyfi yerinde olan bir kisi ne diye siir yazsin ki? hele ki bu deep firize balik stoklamayi ve ucuza ne alacaginin hesabinin yapildigi devr-i devran da? bir sise sarap, calisalacak is, biraz peynirin bir de olursa seveceginiz karsiliginda sevileceginiz can yahut canan varsa daha fazlasina ne gerek var. elbette bu saygisiz cagda sevginin birinci sarti olan saygi coktan rafa kalkti. ondan dolayi canlar cananlar patlican oldu.

sen bunu nasil dersin bana ha bana haciligin bayrak edildigi en ufak ozelestiri yapma nitelginden faydalanmamis anlamaktansa yargilamayi, neden nicin sorusunu saf etmektense kendi kozmoslarinda cuvala doldururmus kedi misali birbirinin gozunu beyhude yere oymakta.

nihayetinde el elde bas basta ha sana ha bana ihale kaldi hasana lafindan baska cuk diye oturmaz bu ahvel seriata.

belki de bu dandik havalar bizi melonkolizime saplamakta ve kaybimizi azaltmakta.

milyon dolari bir anda kaybecegimize azar azar kaybediyoruz.

azar azar kayboluyoruz.

sorular türlü çeşitli yanıtları yine öyle, sanki bir giden gemiye elveda dermis gibi beyaz mendilimizi sagliyoruz kayiplarimiza. birbirinin aynı günler, birbirine benziyor, kimin için yolculuklar ve kalan kim geride suali de pesi sira gelir gemiler geri doner diye umutlaniriz ama hulyadir. casinoda kaybedilen para casinoda kalir.

kumarbaz zarina kagida icten ice su satirlari soyler: beni anlayan sen oldun, seninle gerçeği buldum
sonra birden sır oldun, çık ortaya gizlice, anılar türlü çeşitli, yarınlarda yine öyle....

yazimi nazim hikmet'in siiriyle bitiyorum, ama bitirmeden hakikatin siyasette olduguna hala inananlara ne yazik ki samimi olarak uzuluyorum:

kafası yüzde yüz uygun muydu kafama,
bilmiyorum ama
o benim soyumdandı.
etiyle kanıyla değil,
belki de heyecanıyla değil;
batırıp on parmağını beyninin kanayan yarasına,
sattığı için kafasının ışığını bir ekmek parasına.
tutunmak istedi, kaçtılar;
çalışmak istedi, kırbaçladılar;
susadı kendi kanını içti o.
parça parça insan beyni satılan bir caddeden,
bir ıstırap şarkısı gibi gelip geçti o.