ben küçükken ama daha bebekken, henüz bacak kadar bile olmamışken, oturduğumuz gecekondunun bahçe duvarından havai fişekler görünürdü. babam işten koşa koşa gelir beni omzuna alır, yüksek duvarların üstüne koyar, belimden tutup bana havai fişek şöleni sunardı. çocukluğumdan kalma birkaç güzel anımdan biri de bu.

ne zaman ki babam trafik kazası geçirdi -ki ben o zaman üç yaşındaymışım- o zamandan sonra eve gelmedi. annem de babamla beraber yoğun bakıma taşındı. babam içeride annem kapıda... işte o zamanlardan kalma buruşuk bir fotoğraf var elimde. fotoğrafı şöyle tasvir edeyim, klavyemin yettiği kadarıyla, babam sağdan üçüncü sırada, siyah takım elbise içine beyaz gömlekle -tabii o zamanların modası ispanyol paça pantolonlar var herkeste- halaya tutuşmuşlar. ha bir de davulcu-zurnacı görünüyor köşede...aslında hatırlıyorum desem yalan olur,ama hatırlamıyorum desem de yalan olur. bana anlatılan işte o fotoğrafla bizim fakirhanenin pencere önüne konulan divanının üzerine çıkıp "baba tey tey tey" diye çığlıklar attığım.

babam 8 ay gelmedi eve. annemin şimdilerde anlattığı babam için kefen alındığı,kardeşimin yeni doğmuş olduğu,o'nu emziremediği,bizim hep onun bunun kapısından büyüdüğümüz...vs. yedinci ay sonunda babam ilk kez sayıklamaya başlar ve sayıklanan sözcük iki heceli ismimdir. bense hiç usanmadan "baba tey tey tey".....

en sonunda babam geldi gelmesine ama başa çıkılması güç sorunları da beraberinde getirdi... kazada başına darbe aldığı için nörolojik problemler yakamıza yapışmıştı. diğer hasarları, kırıkları saymıyorum bile... anlatılana göre bir belediye otobüsünün altında kalmış ve üzerindeki mont otobüsün egzoz borusuna takılmış, metrelerce sürüklenmiş.

sonrasında hatırladığım pek bir şey yok hep hastaneler, hep oraya buraya bırakılmalar... ahh bir şey daha var hatırladığım. babam eve geldikten sonra sebebini asla öğrenemediğim bişey daha: niyeyse perdeler hiç açılmaz, ev hep karanlık tutulurdu.

sonralarda babama bir şeyler oldu... önceleri kardeşimin yüzüne bakmayan, "onu sevmiyorum, seni seviyorum diyen babam" yüzüme bakmaz oldu. bütün ilgisi kardeşime kaymıştı. ben yanına her gittiğimde bir tokatla alıyordum cevabımı ve bu itilmeler ben 9 yaşıma gelip de stres kaynaklı mide kanaması geçirip, psikiyatride tedavi görmeye başlayıncaya kadar böyle sürdü gitti...

bende ilgiyi hep başkalarında aradım o zamanlarda. akıl almaz haylazlıklar benimle işbirliği içerisindeydi. sürekli haylazlık yapıyor, aman benimle de ilgilensinler diye kendimi parçalıyordum. armut ağacının yaprağını küçük parçalara ayırıp burnuma sokmuşluğum bile var, hem de tıka basa... annem babamla, babam kardeşimle.... ben de kendi çapımda yalnızlığıma yalnızlık katarak büyüyordum işte.... ve hatırladığım çocukluk dialoglarından biri şöyle:

"anne ceplerimin ikisi de yırtık! delinmişler... birer göz açmışlar kendilerine"
annem böyle derdi. anlam veremezdim, hala veremiyorum ki. niye göz de, burun deliği değil. nereye bakıyorlar ki adı göz olsun.

- ama benim suçum değil biliyorsun değil mi anne? çakıl taşları, hep onlar yüzünden....
- kim doldurdu onların cebine sıpa?

ben sıpaysam annem de eşek oluyordu o zaman. bana kızınca kendine eşek diyordu. ne garip şu büyükler. ama yine de benim utanmam gerekiyordu, öyle davranırdı büyükler.

hem çakıl taşlarını boşaltırken bir tane abi ( annemin teyzesinin oğlu- genellikle hastaneye giderlerken kardeşimle beni oraya bırakırlardı ) cebimi iyice yoklardı. parmaklarının ucuyla da ayıp yerime dokunup dururdu. kendi kendime kızdım ben de, benim yüzümden diye. bir daha da hiç doldurmadım cebimi. çakıl taşı da koymadım, oyuncak da, hatta mendil bile. bir daha da hiç gitmedim o merdivenlerin altına.

ama saçlambaç oynarken başka. oraya saklandım mı kimse bulamazdı. büyüktü bahçe. hem kimse bulamıyordu orada. ama olsun artık gitmeyeceğim. hiç gitmeyeceğim. ebe de olsam, sobe de olsam gitmeyeceğim...

ve gitmedim. hiç gitmedim....

sadece abi kırmızı bisikletine bindirme karşılığında oraya götürüyordu. ama sonradan bisiklete binmekten de vazgeçtim. abi bak seni annene söylerim diyip korkutuyordu. ama gitsin söylesindi. "artık gelmeyeceğim" dedim. ve bu sefer gerçekten de gitmedim hiç...

aradan yıllar geçti, ama hala hiçbir merdivenin altına gitmedim, gitmiyorum, gitmeyeceğim......