ayırmaktan türediğinden midir ayrıyı çağrıştırdığından mıdır bilemediğim, ezberimde küçük şeyler butonu oluşturtulan,ayrıntılar.. tüm bu kabullenişle sanki yakınlarında olunursa, farklarına varılamazmış, ama uzaklaşılırsa farklılıklarından ait olduklarına uzanılamazmış; önce bir durup düşünmek lazımmış çünkü neye takıldığın önemliymiş gibi düşündürtenler. eğer bütünün oltasındaysan ayrıntı, seni bütünün ötesinde bir yere çekermiş lakin seni çekeni beslemekten başka bu evrende bulunma şansın da kalmazmış. ayrıntının olsatasına takılırsan da seni ayarttığı sanılan bayraklı şeytanla büsbütün bir meydan savaşında kalakalırmışsın. ve hatta bir varmış bir yokmuş,... masalcı teyselerin anneannelerinin kürelerinde bile görünemeyecek kadar küresel olan bir rivayette ben diiim bugün sen de dün.. algısı bütün insanoğlunun, ayrtıya gizli bir kayıntı derdiymiş hepsi..
birkaç tip insan var, kendilerinin kafalarını gözlerini dağıtmak istiyorum. sizin kendi kafanıza takacağınız şeylere burunlarını sokanlar bunların başında geliyor. hakkınızda her boku biliciler. neyin gerçekten önemi olup olmadığını onlara sorun. geliştirdikleri bir takım skindirik hayat felsefeleri vardır ve yıllardır önlerine gelene aynı şeyleri anlatıp dururlar. her şeyin sizin içinizde bulunduğundan, siz istedikten sonra bilmem ne gibi paragrafıma sokmak istemediğim şeylerin imkansız olmadığından filan dem vurur, olayı evrendeki bir takım güçlerin bu kurallar doğrultusunda çevirdiği gizli işlere bile bağlarlar rahatlatıcı olsun diye. "bilader az evvel her şey benim içimdeydi yetiyordu ne oldu ona" diye atlamayın üçüncü kişi olarak. böyle bir sohbette üçüncü kişi olduğunuza şükredip oturun oturduğunuz yerde. yemin ederim ki her şey bizim içimizde olamaz, misal benim içimde hayattaki kadar eğlence yok; kişisel destek(hobaa) yöntemleri, bu yöntemlerden kaldırılan ganimetler filan... heheh.

ikinci sırayı, kötü bi niyeti olmadan öyle boş boş konuşan tipler alıyor. sizi sizden iyi düşünücüler, içlerinde en sevdiklerim. "yazık değil mi ciğerlerine" gibi mesela. yazık olmaz mı hiç. allah'tan devlet bunları bi elden geçirdi de, "beni de zehirliyorsun kafanı kırarım" demeyi filan öğretti. eski hallerinden daha şeker oldular. yerim ben bunları; teker teker.

liste biraz uzun ve gerisini atacağım, ama götünü yaymış bir yazıda mutlaka bulunsun istediğim bir grup daha var ki evlere şenlik. kötü deneyimlerden kar sağlayıcılar bunlar. bunlara göre başınıza gelen her boktan şey, size, bir daha ona yenik düşmemeniz için ihtiyaç duyduğunuz gücü kazandırıyor. hata yapa yapa hata yapmamayı öğrenme geyiği işte. "yanlış" yaparak öğrenilen "doğru"nun sağlam temeli. e benim salağım, doğruyu hiç yanlış yapmadan bulan adamlardan benim neyim eksik? altı üstü iyi gelecek bir şey söyleyeceksin bana, yediğim haltın hayatımın sonu olmadığını söylesen yeter, ona bi ödül süsü vermek de neyin nesi? utanmasan bir de alkışlayacaksın. sonra, bu deneyimlerden aldığımız dersleri neremize sokacağız bunu izah eden de yok. öyle herkesin değil yaşamak, çoğunun duymadığı bir şey yaşıyorsunuz mesela, yani başınıza zaten kolay kolay gelmeyecek türde bir şey, biri çıkıp bu deneyimin hayatınıza katacağı şeylerden filan bahsediyor. hani önümde şöyle bi iki yüz yıl ömrüm olsa anlayacağım, da ben taş çatlasa yetmiş yıl yaşayabilen bi malım zaten, nerede kullanacağım bu bilgileri lan??

"hayattan korkmayın" zırvalığına geliyor bütün bunlar, sözün özü. korkarak yaşanmıyormuş çünkü. ben korkarak yaşayan bi ton adam gördüm allah belamı versin ki. hiçbirinin de boktan püsürden tesellilere ihtiyacı yoktu.