naftalin kokulu hatıralardan bir demet sunuldu önüme... hayat nostaljisi akıyor göz
pınarlarımdan... artık zamana göre yaşıyorum anne... ufka dokunmak yaksa da ellerimi
acı tecrübeler ram olsa da kalbime ben hep çocuğunum değil mi anne?

göstergesiz ilerlediğimi sandığım bu yollarda aynı istikamette yürümüşüm yıllarca. zamandan
çaldığım dakikalar artık çok geride..hatalarımı görmemezlikten gelen gözlerim acıyor anne..

bende amaçsızca suya yazı yazmaya çalışanlardanım anne, boğulacağımı bilsem de yüzüyorum
hırçın denizlerde nazlı nazlı... sesim çıkmıyor bazen anne, işte o zaman dönüp içime, beni tek
duyanıma sesleniyorum, tıpkı öğrettiğin gibi.. o zaman hissediyorum yine beyaz tülbentindeki
kadife kokunu...

gözlerinde istanbul ağlıyor anne, suni sancılar çekiyorsun... sevginden gelen şeffaf yaşam
kırıntılarını görüyorum, sabırla beslenen ve büyüyen acılarını bir de... bu fani dünya hiç çekilesi
değil biliyorum anne...

yanılgılar düşü, ayrıntılar süsü, kaygılar neticesi, tatlı telaşlar endişesi... bavula sığdıramadığım
gururumla ipekten bir yol yaptım kendime... biz bu yolda beraber yürüdük anne her ağladığımda
inatla tuttum eteklerinden... ama sen hep bir parça yalnızdın anne...

ben yine aynıyım anne...kendi bildiklerimle dans ediyorum, yine "kendi yanlışımı kendi görme"
çabasındayım..duygularımın henüz filizlendiği yaştayım, yükümün ağırlığını dile getiremiyorum bile...

elin başımdayken rüzgarla eşleşiyor saçlarım... dünya senin merhametini haykırıyor gizli bir lisanla kulağıma...
varlığından gelen doğumum hatırlatılıyor... saçına aklar düşmüş anne, bugün ilk anne oluşunun yirmi beşinci yılı...