fransızların fransız kalınamayacak cürretkar şairlerindendir. onunla tanışmaznız ne zaman, nerde, nasıl olduysa o yaşta orda yaşadığını hissettirir sonra, umulmadık anlarda birinin size seslendiğini duyarsınız beyninizin içinden sonraları onu görür olursunuz. heyelana maruz kalmış netameli yerlerinizde toprağın kabul etmediği bir hortlaktır. yine de ezberinizdeki ceza yuvalarına çomak sokmadan edemez (bkz: cehennemde bir mevsim).
charles baudelaire hayranı flaneur.

genç adam yayın evine gelir, şiirlerinin basılmasını ister. cevap şudur: ''bunların içinde şiir yok!'' kapıya doğru yönelen rimbaud dayanamaz, ve şöye der: ''içinizde olmayan şiiri hiçbir yerde bulamazsınız!''

çocuk yaşta başladı şiir yazmaya. en iyi şiirlerini de 17 yaşında yazmıştır bu deli oğlan; ve 21 yaşında da bırakmıştır şiiri filan. sadece 4 yıl yazmasına rağmen, kendisinden sonrakileri etkilemiş çılgın fransız. hayır daha uzun süre yazsa ne olacaktı onu bilemiyorum. bir hikaye var: virgina woolf, proust okumaya başladıktan sonra yazmayı bırakır. çünkü proust o kadar iyi ve muhteşem yazıyordur ki, woolf yazdıklarının bir boka yaramadığını düşünür, ve yazmayı bırakır. rimbao da bir 20 yıl kadar filan yazsaydı, şair çıkmayacaktı sanırım. neyse,

16 yaşında evden kaçıp paris'e gider, ancak fazla tutunamaz geri döner. bir süre sonra yine evden kaçar ve paul verlaine'nin evine sığınır. tutkulu aşkları da o döneme rastlar. verlaine'in karısı ile arası açılır, halk tarafından ilişkileri onay görmez ve seyahate çıkarlar. almanya, belçika filan gezerler. yaşanan ve sebebini bilmediğim bir olay yüzünden verlaine, rimbao'yu kurşunlar brüksel'de. o kurşunu ne yaptı bilmiyorum, ama fazla dağıldığı kesin. yıllar sonra almanya'da bir daha görüşürler verlaine ile, sonra da şiir yazmayı filan bırakır. büyük adamdır, kopuktur, çılgındır, flaneur'dür.

ek: unutmuşum. total eclipse diye bir film var; bu adamı ve verlaine'i anlatır.