- mutluyum, sen de mutlu olmasın.
- böyle bir dünyaya mutluluk getirmek istemiyorum.

elmalar ağaçlardan üçer üçer eşleşerek düşmüyorlar, bunu yeni fark ettim galiba. elma mevsimi başladı, sadece kokusunu severim gerçi, yemeye üşenirim de. elma mevsimini severim, elma kokusunu nerelerde daha aradığım düşünülürse. biraz da paslıdır dalları, biraz da benziyor dünyanın bütün kayıp ülke haritalarına. elmalar üçer üçer eşleşeceklermiş bu mevsim, merakım giderildi.

kaytardığım zamanlarda çok çalıştığımdan emin olmak için yapıyorum bazı şeyleri, farkındayım kötü bir düzenbazım. babam 4 okul sonrası tümüyle kesmiş benden umudunu, kayıt parası vermeme yanıyor ve ama askerliğin kısalması kadar kolay bir kararla kısalıyor boylarımız. lüks sanatını icra ediyoruz hanfendi; modeminizi resetlemeyiniz!

bir erkek kardeşim olsa belki adını evren koyarlardı, o daha kolay mı bitirirdi okullarını? zülfü livaneli'nin kökünü köküyle çarpsak hiç eder mi bir tanecik victor jara? hangi okulda kime öğretirler onu? biraz da paslı bir mevsim gibi, ağustos'un şehveti yok, kış aylarının ritmi, daha çok sprinte hazırlanırken ellerimizin tozlanması gibi mi, belki.

kaç askerlik bitirirdim karar verseydim, bulaşık yıkamaya benziyor, karar vermek işin yarısı. yine de gidecekmişe benzemiyorum, halbuki şanlı ordumuzun birlik ve beraberliğe dehşetli ihtiyaç duyduğu zamanlar. ne marşlar okurum, belki askeri savcı yaparlar. güldüğün için çarpılabilirsin de.

benim alnımda kararsızlık yazılı, hiç tadamayacağım elmaları mesela. kimseye de inanacağımı sanmıyorum. bazen bazen umutlanıyorum, gelip geçici tanrılar varmış. tanrı ve sanrı arasındaki kafiyeyi kullanabilir miyim hiç yazmayacağım şiirlerin birinde. neden yazmadığımı biliyorsunuz, yazanlardan bir farkımız kalsın diye.

herkes bir yerinden çıkıp gidiyor işte. kapılar girmek için değil çıkmak içindir, yoksa kim inanır kapalı kalmaya? herkes mezun ve diploma parası bile bırakmıyorlar. ben de zaten kimsenin resmini asmıyorum gurur panosuna, pano da paslı gibi geliyor.

yazabileceğim en uzun hikayeyi düşünüyorum: "gidecek!" bu kadarına sığabiliyor, inandırıcı da. ve ben bir türlü inanamıyorum 5-6 tane şiir kitabı basıp hala şiir yazamadığını anlayamayanlara. kim gazlıyor sizi kuzum. ben zaten inanamıyorum 10-15 ilişki eskitip hala ilişki kuramayacağını anlatanlara. simurg hikayesi: sen ilişkinin bizatihi kendisi olmuşsun ciğerim.

her sabah aynı saatte nasılsa uyanıyorum ya, benle uyanan milyonlar var, hiç belli olmuyor. ben asansörde karşılaştığım türbanlı hemşireden bile korkuyorum ve uyanmadan önceki tan vaktinde -nebuneyuş- ayaklanan işçi orduları görüyorum. sanayi sitesine ne vakit güzel kız düşse işçiler ordulaşıyor, yanılıyor muyum?

düzenbazlıktan başlamıştık, bu satırları anlatamıyor muyum?

mutluluk ama komik değilse nedir?
benim anlatamadıklarım:

- indie rock denilen şey 2000'li yılların ilk sanatsal isyan hareketidir. tekdüzeliğe, elit estetik kaygılara, büyük müzik şirketlerine karşı çekilmiş bir bayraktır. iyi kotarılmışları modern şiirin en klas örneklerini verebilir. çok sade birşey olduğun için ne kadar derin olabileceğini kimseye anlatamıyorum. aynı anda hem ergenlere hitap edebileceğini, hem de yetişkin şehirlilerin aklını başından alabileceğini kimseye anlatamıyorum. indie rock salinger'dir.

- burç diye birşey yoktur. anlatamıyorum. anlatmaktan da sıkıldım. gökyüzünde büyük ayıyı bulamayan kişilere anlatmaya bile kalkmıyorum.

- arkadaşlığın aşkın bir alt basamağı olmadığını anlatamıyorum. halbuki aşk veya sevginin her türlüsü her evrende arkadaşlığa dönüşür. kız arkadaşımla osuruk yarıştırmak, dişlerime kahve sürüp gülümsemek ve ölümüne ter kokmak istiyorum. bir miktar para karşılığı tek beden olmanız mümkündür, ama herkesle tek düş olamazsınız. arkadaşlar aynı yatakta yatmasalar da aynı rüyayı gören kişilerdir üstelik.

- ırksız bir dünyanın mümkün olduğunu zaten hali hazırda var olduğunu kimseye anlatamıyorum.

- ileride sen de patron olunca tüm bunları unutacaksın dediklerinde dünya için o kadar üzülüyorum ve düşünüyorum ki, "serbest piyasa ekonomisi içerisindeki muhalif"in çektiklerini anlatacak enerji kalmıyor. anlatamıyorum.

- insanlar dalga geçtiğimi sanıyor fakat sayıları neden okuyamadığımı anlatamıyorum. neden en basit kelimeleri unuttuğumu anlatamıyorum.

- ne olursa olsun insanlığa hala inanıyorum. neden inandığımı bilmiyorum. ne istediğimi anlatamıyorum. yazıp versem belki anlarlar ama konuşunca anlatamıyorum. anlıyorum ama konuşamıyorum.

- inançların sorgulanmaması gerektiğini anlatamıyorum. sorgulayacağınız, şüphe duyacağınız tek inanç kendinizinki olmalı.

- tüm insanlığın kardeş olduğuna inanıyorum. hergün birbirimize neden sarılmamız gerektiğini anlatamıyorum.

birgün peygamberin önüne kavga eden iki kardeş getirirler. peygamber o sırada bal yemektedir. önündeki bal tabağındaki balı şahadet parmağı ile ikiye böler. tabaktaki bal kısa bir süre sonra doğal olarak birleşerek tek parça halini alır. ikisine de şunu der: "kardeşler en fazla bu kadar dargın ve ayrı kalabilir."
- fazla kalemin var mı?
- çoktur yazamıyorum!

benim hikayelerim var 0aslında hem komik hem hüzünlü. ama işte siz onları beğenir misiniz ki? ve bilmiyorum hangi taş çağından kalmadır benim hikayelerimdeki sizin halleriniz. kendimi anlatmayı sevmiyorum.

çocuklara, ölen çocuklara üzülüyorum hepiniz farkında olmalısınız, ama o kadar çok söyleniyor ki, utanıyorum. ve ülker vardı bizim, bir sabah kançanağı gözlerle gelip gece boyu filistin'i düşündüğünü söylemişti. ne dehşet: samimiyetinden emin olsam intihar, olamayınca götüm götüm kaçmalar. ama ben -tamam ağlar gibi değil de- içimde bir yerlerde hep -ergen ölüleri değil de- mantarlar büyütüyorum çocuklar ölünce, mantar yeşermez; sebep: kloroform!

kaybetmiyorum o kadar fazla. hep garip bir şans takip ediyor beni. nereye gitsem orada parlıyor yıldızım. ama kaybetmeme yatırıyorum bahisleri, yıldızdan olmasa bahisten çuvallıyorum. siz bilemezsiniz; başarılı olanlara gıcık kapabiliyorum.

fırat'ın suyu akar derindir, tabii, hasan kalesi sana derim, ben yabancı dilli müzik dinlemekten keyif almıyorum belki. bazen güzel geliyor da, o artistlerin hepsi various artist bana, bildiremiyorum.

bir de bak aynı yerden ben hollywood'tan bir marlon brandoyu görünce tanıyorum, bir de de niro'yu beninden. harbi harbi kimmiş o oyuncu bir türlü çözemiyorum. zencilerin hepsi zaten samuel jackson oluyor aklımda, isim de kolay, fazla karıştırmıyorum.

benimle ilgilenmiyor insanlık ve ilgilense insanlığımı öldürürüm. bir ceset bırakmadan kaç bin cinayet işledim bilemiyorum. siz hala benim duygularım var sanıyorsunuz.

öyle olsun.
- bu gece hüzünleri evde bıraktım, üç bira kutusu doldurdum, umrumda değil.
- bal gibi umurunda, ayrıca nighty's, kim hatıralr ki?

geride bıraktıklarımı hep geride bıraktığıma eminim. çok az kere düşünüyorum diğer olasılıkları falan da boğazkere geldi dilimin ucuna, bir tek ben mi saçma buluyorum bunu. belki çağcıl insanın akımıdır bu hal, geride bırakır çeker gider, çağcıl ne demektir; bir de çağdaş düşünce var, çağ emperyalizm çağı olduğu üzere... yani çağdaşlarının amına koydukları bir dünyada hakikaten nasıl düşünüyorsun sen?

ileriye dair de pek düşünmüyorum galiba, herkes gibi fantastik lazanyalara sahibim, lazanyayı garfield yer daha da bir fikrim yok, kimbilir: gerçek istanbullu! ileride ne olacak, olm dördüncüye üniversite öğrencisiyim -atılıp döndüğüm sayılırsa beş- yazaki işçisi bile amele diyor bana (isim vermeyeydim, oh shit!) neyseki her zaman açılmayı bekleyen bir kutu daha kalıyor, işte ilerisi.

asıl anlatamadığımsa bütün bu feragatlarden arta kalan kurtarılmış zamanlarda şimdiyi de düşünemediğim. şimdi ne oluyor, nerede ve nasılım, ne yapmak uygun düşer, ben bunları da düşünemiyorum ki. ne vakit düşüneyim desem aklıma takılan ve yarım yamalak bildiğim bir konu ya da denklem üzerinden fikirler yürütmeye başlıyorum, fizik felsefeyle dansediyor, kimya tarihle. mesela "ben böyleyim" çalıyor radyoda "boyle fizikçi miydi, ne bulmuştu" diye başlayan konu "insanlığın asıl evrimi kendine soru sormasıyla başlıyor"a gidiyor, oradan "soruların en hasının 3 bilinmeyenli denklemler" olduğu, "fazlasının mümkün olup olamayacağı" gibi sıçrarken, "insanlığın artık, günümüzde cevaplayamayacağı sorular sorduğu" diye sonuçlanmak üzere olup, "bu mümkün değildir teorik olarak", öyleyse "tanrı mevzuunu açıkla" ha "ontolojik tanrı kanıtlaması" "ismi şeye benziyordu ibnenin, neydi, erasmus gibi bir şeyler" "lan aslında okula gitsem erasmus falan nasıl oluyor öğrensem, portekize varsam" "o değil de ne bokum var portekizde, asya içlerine gitmek dururken" "bu sadece tepkisel bir fantezi, asla gidemeyeceksin" "tepkime yasaları gibi bir şeyler vardı, anti-dühring'te bile geçiyordu" "herr dührng diyor ne komik" "engels ama biraz fazla sıkıyor kemerlerini marksizmin" "lenin, engelsten alıntı yapıyor mu?" "anasını... lenin yazacaktık bu sayı, oldu ayın 23'ü" ve: ya uyku ya da tam bir ayılma. duruma göre aylık yazı yetişir ya da yetişmez de.

sahi gülüm ne düşünüyorum ve neler anlatmıyorum, anlatsam dokunabilir miydiniz beyin loblarıma? ve bazen de pek edepli şeylerden daha başka sıçramalarım oluyor, onları da mezara saklıyorum.