düşünüyorum da ne oldu böyle de birşeylere salak salak bakmaktan gayır birşey yapamaz olduk. yeni olan hiçbirşey bizi heyacanlandırmıyor eskiler ise eskiden kaldığı için geçersiz kalp para gibi, enflasyon markı gibi değersiz, zaten geçmiş bir avuç külden gayrı nedir ki?

çöküş dönemlerinde savaşın bitmesine ramak kala zamanlara yaşıyoruz. sanki ahir zamanlarda.

gidilecek heryere gidildi, her kapıdan geçildi tirkeşte atılacak bir ok bile kalmadı, zaten kalsaydı en tatlı hayal için bile atılmazdı itinayla bir kibrit çöpü gibi çat diye kırıldı.

gökyüzündeki cenneti yeryüzne indirmek isteyenler yeryüzünü cehenneme çevirdiler.

arafta olsaydı ne güzel olurdu ona bile razıydık. ama araf denince ne kuş ne balık sanki bir sınır kasabası gibi. ne ak ne bok, ne akar ne kokar.

belki iletişim araçlarının yaygınlaşması bütün sihiri yok etti. bütün süprizleri öldürdü. new york central parkta geceleri dolaşırsan soyulursunu new york a gitmeden de biliyoruz.

geçmişi fazlasıyla sömürdük gelecek ise ipotek altında. geleceği aldık sattık aldık sattık elde kuru bakliyat bile kalmadı.

oysa gönül bunların olmasını istemezdi. gönül ne isterdi peki? gönül ne istediğini unutmuş bile.

goebbels'in en etkili probanda teknikleri yanında bizde senin gibiyiz sen de bizim gibi olacaksın korosunun yanında hava gazı kalıyor.

belki de önemli olan esir düşmek de değil, teslim olmamak bütün mesele. bunu çözdün herşeye rağmen, kendi ülkende bir zenci, ikinci dünya savaşı sırasında alman işgali altında polonyalı yahut londra'da bir polonyalı sürgün olmana rağmen teslim olmamak ne olursa olsun guardı düşürmemek.

ama biz bu dünyaya savunma savaşı yapmaya gelmedik ki biz dünyaya savaşmaya da gelmedik biz sadece yaşamaya geldik.

sadece yaşamaya , yaşamak için yaşamaya...

eskiden insanlara savaşmaya giderlerdi gururlanacak hikayeleri olurdu savaştan döndükten sonra ama ne yazık ki pis bir savaşın içindeyiz ve bunun gururlanacak hiç birşeyi yok.

çünkü nefes alabilmek için asgari ihtiyaçları karşılamak için savaşmak olmaz olamaz, lükslere ve estetiğe ve sihirli şeylere ulaşmak savaşılır.

vel hasıl-ı kelam cyrano de bergerac'ın dediği gibi;

ne yapmak gerek peki?
sağlam bir arka mı bulmalıyım?
onu mu bellemeliyim?
bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi
önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?
bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı?
istemem!
herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım le bret?
sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım?
bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip,
taklalar mı atmalıyım?
istemem! eksik olsun!
her sabah kahvaltıda kurbağa mı yemeli?
sabah akşam dolaşıp pabuç mu eskitmeli?
onun bunun önünde hep boyun mu eğmeli?
istemem! eksik olsun böyle bir şöhret!
eksik olsun!
ciğeri beş para etmezlere mi yetenekli demeli?
eleştiriden mi çekinmeli?
adım mercurã© dergisinde geçse diye mi sayıklamalı?
istemem!
istemem! eksik olsun!
korkmak, tükenmek, bitmek
şiir yazacak yerde eşe dosta gitmek.
dilekçeler yazarak içini ortaya dökmek?
istemem! eksik olsun!
istemem! eksik olsun!
ama şarkı söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek
tek başına
özgür olmak
dünyaya kendi gözlerinle bakmak
sesini çınlatmak, aklına esince şapkanı yan yatırmak
bir hiç uğruna kılıcına ya da kalemine sarılmak
ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek,
isteyince aya bile gidebilmek.
başarıyı alnının teriyle elde edebilmek.

demek istediğim asalak bir sarmaşık olma sakın.
varsın boyun olmasın bir söğütünki kadar.
yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?