çoktur denk gelirim bu suale ve çokca da kendime yöneltirim bu soru işaretini. dolaşırken, bakkala giderken, para sayarken, bakkalın para üstünü sakız olarak toka ederken ki yavşaklığına sinirlenirken, sade nescafemi yudumlarkan, sigaranın jelatini açarken sorarım bu soruyu kendime.

cevaplar türlü türlü.

ama bu cevaplar sadece günü kurtarmaya yetiyor başka da bir boka yaramıyor.

para kazanıp rahat yaşamak mı?

yok be o da bir bir şeye benzemiyor fevkalade sıkıcı iştir para yapmak.

çocuk yapmak mı? çocuk yapmak köfte yapmaya benzemiyor ama sonu hep hüsranla bitiyor. ne sen onu anlarsın ne de o seni anlar, ister istemez bütün ömrünü vakfedersin, bütün hatalarında yahut yenilgilerinde suçlusu sen olursun çarmıha gerer seni.

sen de o basarısız olduğunda gurur yapıp ona yüklenirsin ondan sonra al başına karamazov kardeşlerin zenon farlı 2008 modeli.

bu işte yaş.

- amacın ne?

bayım aksaraydan en kestirme eminönüne tramwaysız ama tabanvayla inme yolunu bulmak.

- amacın ne?

- dünya barışı.

- sen dünya güzeli misin?

- gayet tabi, sen yoksa beni beğenmiyor musun?

- amacın ne?

- bilsem mösyö size sordurtur muyum bu soruyu.

evet aşağı yukarı okulu bitirip yaşam kavgasını düşen bir zaman golyatlarla kapışan ve savaşmaktan artık niçin savaştığını unutan askerler gibiyiz.

niçin neden savasıyoruz. madalya töreninden sonra ne yapacağız?

dünya rekorları kıramayız. artık gerek de yok. guiness rekorlarının bile bir itibarı vardı . onuda kıcıyla hulohop çevirirken plastik bardakla su içme rekorları çıktı meydane, guiness'in itibarı kepaze oldu.

odur budur derken girinin sonuna geldiğimiz halde elle tutulan birşey bulamadık bari, hiç olmazsa gülelim bari;

büyük bir italyan kasabasındaki zengince bir evde; yatak odasında duvarı baştan başa kaplayan gardıroba girerek, beyaz ayısıyla sessizce en çok orada oynamayı seven 8-9 yaşlarında bir çocuk varmış.

bir gün çocuğun annesi, çoktandır gizli bir ilişkiyi sürdürdüğü sevgilisini yatak odasına aldığı sırada; ters bir sürpriz olmuş ve kocası gelmiş eve. kadın da sevgilisini hemen gardıroba saklamış; çocuğun beyaz ayısıyla oynamakta olduğu gardıroba...

bir süre gizli sevgiliyle çocuk, bakışıp durmuşlar birbirlerine. derken çocuk:
- amca, demiş; benim beyaz bir ayım var.
- eee?
- sen onu benden satın alacaksın.
- ben çocuk değilim ki, ne yapacağım senin beyaz ayını?
- yok alacaksın!
- almayacağım.
- almazsan çıkar bağırmaya başlarım, burada biri var, diye...
- peki peki sus... kaça?
- 100 kağıt...
- hadi be git işine... 100 kağıt eder mi o ayı?..
- vermezsen çıkar bağırırım...
- peki peki, al 100 kağıdı ver ayıyı...

aradan kısa bir süre geçmiş. çocuk yine:
- amca, demiş.
- ne var?
- beyaz ayımı geri ver bana...
- hani bana satmıştım onu?
- olsun, şimdi geri istiyorum.
- vermezsem ne olur?
- dışarı çıkar bağırmaya başlarım, burada biri var diye...
- peki tamam, al ayını geri.

aradan kısa bir süre daha geçmiş. çocuk:
- amca, demiş.
- ne var yine?
- bana geri verdiğin beyaz ayı var ya...
- eee?
- onu tekrar alacaksın, bu kez 200 kağıda...

bu böyle sabahlara kadar sürmüş.
çocuk, adamın cebinde nesi var nesi yoksa, hepsini silip süpürüp kendi cebine doldurmuş.
ve ertesi gün de, hemen gidip bir bisiklet almış kendine.

annesi bisikleti görünce:
- nasıl aldın bunu, demiş.
çocuk da:
- adamın biri cüzdanını düşürdü, ben de cüzdandaki parayla aldım, demiş.

anne:
- olmadı evladım, demiş; sen günah işlemişsin. hemen git bisikleti geri ver ve parayı da geri alarak hemen kiliseye bağışla: sonra da kilisede parayı nasıl bulduğunu anlatıp günah çıkar.

çocuk istemeye istemeye bisikleti geri verip, aldığı parayı da kiliseye bağışladıktan sonra, günah çıkarma hücresine girmiş.
rahip, perdenin arkasından şefkatli bir sesle seslenmiş:
- anlat yavrum...
- muhterem peder, benim beyaz bir ayım var...
ve rahipten bir nara yükselmiş:
- siktirrrr git laaaaaaan!!!