cuma günü namaza yollandım, sırf siz haklı çıkasınız diye evet- rafa koyduğum altın kordon da pek bir asma yaprağına denk geliyormuş: ayakkabılarımı bulunuz, evet, siz kesinlikle bundan sorumlusunuz. sayıyorum: 1 still, 2 we, 3 robi (pekbi pekmez), 4 çoğuldan yuvarlama hepiniz.

manitam var çok şükür, alevi, gusül abdesti biliyor, ne zaman kendime çekilmeye meyletsem o -hunharın kızı- omuzuma yatıyor. babacuğum dah edesim var, sana zahmet, küçük sözcüklerle yetiniyor. bana aldırma, yazmayı bilsem bu çiftlikte sağmazdım, bir mühendis, doktor rat gelirdi, sana akıl aldırmazdım.

geçik yaşta öğrencilik çok ayıp, seni saymasalar bıyığını, boyası kaçmış saçlarını sayasılar. geçik yaşta aşk bir bambaşka, phoebe kime emanet edesiyim bir o kadar düşün, öyle de zannetme.

ben fiil sevmem kafiyeli olmadıkça, zamirdir, zarftır hazzetmem, cümle dediğin ipince, kadın dediğin az etli butluca. var mı, görülmüş mü bir fazlası kadınımın, onu da siz sakının, ben dediğin zülfikardan bozma az pala, az döner bıçağıca.
"ece ayhan şiirinin neresini sevdin" dediler, aradım taradım adres çıkaramadım, hep virgül lazım aralara da. "bir kadını niye seversin" dediler, o dakka çok acayip kaş göz yaptım. nasılsa çıkmışız tezgaha, nasılsa üstümüz başımızdan belli ne olamadıklarımız, nasılsa çağırmış gençler mahalle maçına; ben fena sol açık ounarım babalar, sizden hemen sonra.

çıkmış kavun kafalının biri bana anlatıyor, işte sol da yasallaşmış da, akp eleştiriciliğiyle kalmış da, akpnin solcusu olmuşuz da... he baba he 10 yıldan ben yasal parti üyesiyim sanki, ulen benim kafamı kıran polislerle siz partide yapılacak arama öncesi el sıkışmadınız mıydı? canım gülüm kardeşim, aralarda virgül olduğunu unutma sakın, bir de dokumacılığı tavsiye edeyim sana, bir de ayna dökmeyi, aman yarabbi.

tanrıdan çokçana söz ediyorum diye beni derviş bilen varmış, bir de beni kör kuyularda bırakmış... tanrı da benden çok söz ediyor, inanmıyor musunuz, her cuma hutbesi ben bahsinde, her pazar ayininde adım komünyon tepsisinde. siz aldanmayın, bana günah yazılacak diye adımı bunca da anmayın. gördüğünüz gibi anlaşmamız öyle.

başıbozukluk iyidir aklı beş karış havada olmaktan, hiç değilse tamir edilmeye kalkılsa yerinde bulunur o kafa, bizim tarafta descartes gelse var olduğunu bilemeyecek. descartes üzerine söylenmiş en güzel söz ona rendekar, kitabına zagon üzerine öttürme demektir. ihsan oktay anar yeni kitap yazmış, okumayan bizden değildir.

çok işlerim var daha, onları da sayacağım. manitacılık, voltacılık, geçkin öğrencilik ve demircilik bildiğim zanaatların pek azıdır ancak. ancak şeytanın iğvasına uymacılık bir benim işim değil, onu hesaba katmayınız, herkes kendi şeytanını taşır, siz bir zahmet kendinizinkinin sırtını kakışlayınız. ismet özel delirdi diyler, akıllısına ne hacet şairin, boş vaktinizde az shakespeare ruhu çağırınız.
çok beklediğim zamanlardı, neyi beklediğimi sorsan still bile bilmez, ben bekledimdi. bunu o kadar unutmuştum ki...
birader, aşık olmak da fena, ilk anlarından son zamanlarına içini çektiğin kadar kimse seni çekmeyecek bu dünyada.
birader, benim tasam bir başka aşka, onu sana diyemem de -nasıl anlatmalı- içtiğim hep mi kızılcık şarabı?

toplan lan olm, denetim var!

mübalağa aşık olunmuş, bir yerde serviden çok çınardan hallice bir ağaç, bir yerde, nasıl desem, bütün çiçeklerin en tatlısı. koku mevzunu karıştırmıyorum, içinizde hallenenler oluyor, still sana şu ara hiç sövemiyorum.
birader, ben aptal adamım, kapılıverdim mi sele, üstüne kürek çekerim. gene aynı hikaye. yoo, terk edilmiş değilim, ama birazcık hayal kırıklığı, biraz tereyağı ve reçel ekmeğin üstünde, ben hep tuz dökesiyim ona da.

bak şimdi! o kadar olma, kaderden öte bir sen varsan...

birader, adın da garip, birader, bana birazcık aldırma, bak güzelim, sabahlar kadar taze, kaydıraklar gibi yalın ayak, birader, bir yeşil çayırlarda, güzelim bir uçurtma, öyle nefes, öyle galip.

kadını aklında tutma, aklın uçar, ben olursun, kadını aklında tutma, unutulursun.
çok işler vardı elimin altında, çok severdim işler yapmayı, biraz seherde ve karanlıkta...

bir şey iyi gidebiliyor hayatında, o an değişmiş kadar oluyorsun; birden çok şey iyi gidebiliyor hayatında ve ne kadar çalışmışsan da bunun için değişim birden oluveriyor. her şey mi iyi gidiyor hayatında? sen dramadan kopmuşsun gülüm, sahte ve yeteneksiz yönetmenlerin elinde frigo ve tenhada liselilerin oynaşmasına kandırılmışsın. her şey iyi gitmez, çelişkidir sanatı ve hayatı var eden. bak ben ne zaman "var" fiilini elime alsam üç çift heidigger geçer sahneden, üç kere daha söylenir hayır dualar, kime kanıyoruz?

çelişkisiz olmuyor, akşam eğlenirsen sabah verilecek hesabın kalıyor. sabahları hesabımı tutmasınlar dersen uzaktaki sevgilinin varlığında bulduğun huzur kaçıyor, eğlenemiyorsun. "varlığı", dasein'a armağan olsun, onsuz hiç olamıyorsun. eğlenmek dediğime bakma, iki duble, sahte ve yeteneksiz askıntılıklarla geçen gece. sana kahrolmadığımı diyemedim, bakma, benim ki daha çok ve çok içerde.

önemli şeyler de var değil mi? olmalı! önem vermeliyiz birkaç şeye hayatta ve mümkünse birden! değer kazanmalı yapılan bir iş, biricik olmalı şafağa dolanan saç teli, eminim kırılmamalı sokağındaki koca lamba ve adınla başlamalı bütün göçleri turnaların. önemli bir şeyler olmalı, çok hafife aldığımız bu zamanlarda, hafife aldığımız bu zamanları, bir anda, aniden, birdenbire ve bilmiyorum niyeyse önemseyeceğimiz kadar olmalıyız. bana bakma, ben zaten önemsememek ve önemsizlikten kaybettim, kaybeden değilim, haddini bil bırçet!

beni çekiştiren bir kadın var, yeniden kalıba dökecek bıraksam, öyle güzel, bırakıyorum, ben bırakmayı da güzel ederim inanın. beni çekiştiren işler var, şu ara hep edebiyat içine düşüyorum, işe döndükçe zorlaşıyor, lezzetsiz, şu ara siz bu ülkenin insanlarına hayattaki en büyük kıyağımı yapmaya hazırlanıyorum. hayır, ölmeden, "hayattaki" dedim duymadınız mı? hayır, başka bir işler de devrimcilikten; duydunuz mu ingarden adını, gene duymazsınız, iş bitince belki bin baskı. şu ara ama bir hayat doğurmaya meyilliyim, beni silin listelerden.

kadın! var! iş!
çelişkisiz yaşamak için çabaladık onlar bırakmadı bizi, haydi kurt oldunuz, çıkın saklandığınız köşelerden!
ben bütün kadınlardan çok seni sevdim ünlem (!).
o vakit yaşım 28. bir delikanlı ile tanıştık, kelamdır vardı dolandı geldi politik işlere. muhabbet de güzel kendince. delikanlı dedi: "biz de yaptık bu işleri". sordum ne yaptıklarını, devrimcilik eylemiş zat-ı alleri. uzatmadaım çok, 19, bilemedin 20 yaşında çocuk. devrim dediğin hem portakal ağacında yetişmiyor ki yapmış işte kendince bir şeyler, ama bana ders vermeye çalışmayaydı iyiydi, ders dediğin de 20 yaşında verilmiyor ki. manalı manasız, yaş 33, önümde mahkeme celbi, önümde msb damgalı yoklama mektubu, önümde birazcık hüzün, azıcık içki ve önümde çözülmemiş davası ömrümün, işte biraz koklamakla hiçbir kadın aslı adamın içine sinmiyor ki devrim sinebilsin.

o vakit yaşım 22 galiba. içerden çıkmışım, çıkar çıkmaz da gebe koyacağıma karımı dalmışım mahalle çalışmasına. adını zikretmeyeceğim bir başka siyasi grup tilt olmuş bizim bölgedeki etkinliğimize, mahallenin serseriden bozma siyasi gençlerini salmışlar üstümüze. bir gece parkta kenara çekti bizi gençler, biz ikimiz yani bedirhan ve ben misal, gençler pek kalabalık, bir yan gecekondu sokakları olmayan, öbür yan askeriye tel örgülü ve işte hepsi fena halde angara. iş ciddiye biner oldu, bedirhan'ı çektim kenara ben girdim devreye, "bakın gençler," dedim "biz devrimciyiz, devlete baş eğmemiş adamlarız, siz kimsiniz ki" gençlerin sözcüsü güldü, "devrim mi yaptınız da devrimci oldunuz?" diye sordu, devamla işte garip şakı sözleri ekledi "devrim yapmayana devrimci denmez!" tam artık çığrımızdan çıkacaktık ki beni çok seven ablalar çıktı mahallenin adı olmayan ve araba geçemeyecek sokaklarından, çağırdılar gençleri ki çoğu anaları olur.

o vakit yaş gene o civarlarda, ev arıyoruz çinçin'den beride bir gecekondu mahallesinde, bir emlakçıya denk geldik, adam bizi gezdirecek. adam diyorum da, boy 1.50, azcana göbek ve pembe takım elbise ve sarı gömlek, nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan fena komik. "gençler," dedi, adamın hemen yanındaki arkadaşım 2 metreden uzun, düşün artık o kadraj nasıl başlı balına komik "benim, angara'da otuz yıl gayrimeşru kovalamışlığım var." dedi. sonra anlattı, geçenlerde adliye önünde adam vurmuş da sonra açmış cepten aramış polisi ihbar etmiş falan. olayların tümü adliye önünde! yaşına hürmeten gülmedik, gösterdiği ev de pek fenaydı, dağıldık. sonra ne çğrendik adamın adı kandil nurettin, anlattığı olay doğru. biraderim, boy 1.50, takım pembe, gömlek sarı, adam doğru!

yaş o vakit 30'u geçmiş, bana demediler de kadınlar fena, demedim de daha hayat tuzcu dükkanı, işlenmemişti de fişime nereli olmadığım, canlarım benim, bir bok olmadı. çok derslere girdim, sınavlar atlattım, öndeki kızın beyaz ensesine bakarken hegel'i sordum... canım benim, şuradan kalkıp da bırak gecekondulukları şehir merkezine inmedim. ha ama gayrimeşru? bak onu oturduk yerde iyi belledim, adımı çıkarmayın yine de.

canım benim, efendiliğinizden geçtiğiniz her vakit de sevmek gayrimeşru, siz usulden şaşmayın, usulsüz her aşk hiç de bir vakit işlenmiş cinayet gibi övünme nesnesi değil, siz siz olun devrimcilikten geçmiş anlatmayın. bir de madem aşık oluyorsunuz onu azıcık usul bilene değil, usulsüz olana... madem aşık oluyorsunuz nedir ki şikayetiniz kuzum?