''insan bencil bir varlıktır.''

bu önermenin kulağa pek hoş gelmediğini biliyorum. ''evet, bencil insanlar var. ama ben bencil değilim, benim çevremdekiler bencil değil.'' dediğinizi duyar gibiyim. size hakaret edilmiş gibi hissetmenizi anlayabiliyorum. ama ne yazık ki nesnel gerçeklik, bizim duygu ve düşüncelerimizden bağımsızdır.

''insan, gerçek anlamda yalnızca yarattıklarını ve çocuklarını sever.'' diyordu bir filozof. (çocukların da ebeveynler tarafından yaratıldığını düşünürsek, bu cümleyi ''insan yalnızca yarattıklarını'' sever şeklinde sadeleştirebiliriz) insan yalnızca yarattıklarını sever; çünkü yalnızca onlar için emek harcar. çünkü bizi yetmiş kiloluk bir et yığınından farklı yapan tek şey, başardıklarımız, yarattıklarımızdır. mutluluğumuzun kaynağı da yaratmak, başarmak, değişmek, değiştirmektir aslında. insanlık için varlığından vazgeçen bir devrimci, bu eylemi kendisi için yapmıştır örneğin. yeni bir toplumun yaratılmasında pay sahibi olmak istemiştir. dünyayı değiştirme mücadelesinin parçası olma fikri, onun için bireysel varoluşundan çok daha önemli olmuştur. uzun sözün kısası, insanlığın mutluluğu için değil de, kendi mutluluğu için ölümü seçmiştir. insanlığı mutlu etmeyi başarmış olmanın vereceği mutluluk için.

bencillik, toplumsal algının aksine o kadar kötü bir şey değildir. bertrand russel, ''insanlar gerçekten bencil olsalardı, dünya çok daha yaşanılası bir yer olurdu'' der. bu cümleyi kurmadan önce de bencillik ile aç gözlülük arasındaki ayrımı vurgular. aç gözlülük için, bireyin, kısa vadeli çıkarlarının peşinde düşüncesizce koşarken, farkında olmadan uzun vadeli çıkarlarını feda etmesidir diyor. bencilliği ise, bireyin, kısa ve uzun vadeli çıkarlarını dikkatli bir şekilde analiz ederek uzun vadeli çıkarları doğrultusunda hareket etmesi, bu uğurda kısa vadede bazı fedakarlıklar yapması olarak tanımlıyor. örneklendirmek gerekirse: bencil insan, temiz bir çevrede yaşamak istediği için, az bir enerji harcayarak biten sigara paketini çöpe atar. aç gözlü insan ise önce çöpünü sokağa boşaltır, sonra da çevre kirliliği yüzünden belediyeyi suçlar. bencil insan, zorbaların tacizine uğramış birisini gördüğünde ona yardım eder. çünkü, ne kadar güçlü olursa olsun onu da dövebilecek birilerinin olduğunun farkındadır. kendisini zorbalıktan, ancak zorbalığa karşı toplumsal bir tavır alışın koruyabileceğini bilir. aç gözlüler ise, böyle bir durumda geçer gider. kendisi zorbalığa maruz kaldığında ise, daha önce yardımına gitmediği kişilerin yardıma gelmesini umutsuzca bekler.

bencillik kavramını olumsuzlayarak, reddederek ahlak hakkında tutarlı önermeler ileri süremeyiz. insanın neden iyi olduğu/olması gerektiği, yeterince açıklanamamış bir soru olarak var olur hep. bir yanı ile iyilik, doğruluk gibi olguların var olması/gerekli olması kişiye kendini dayatırken, diğer yandan bu olguların açıklanamaması kişiyi idealizm bataklığına sürükler.!:evet idealizm bataklıktır. bu önermeyi şimdilik tartışmasız bir doğru olarak ele alacağım:!

gelin ahlak kavramını daha iyi açıklayabilmek için geçmişe, insanın henüz amca oğulları maymunlardan ayrılmadığı dönemlere kısa bir yolculuk yapalım. biz, evrim sürecinin canlıları sadece bireysel mücadeleye/rekabete itmediğini, tam tersine canlılar arasında ortak bir dayanışma bilinci ortaya çıkardığını biliyoruz. bugün, doğaya karşı verilecek kollektif mücadelenin bireysel mücadeleden daha verimli olduğunu çoğu hayvanın bildiği araştırmacılar tarafından ortaya konuldu. maymunsu atalarımız da bir noktada, dayanışma içine girmelerinin kendileri için daha iyi olacağını anlamış olmalılar. tamamen bencilce sebeblerle*(*russell'ın bencilliğinden bahsediyorum ) bir araya gelen üyelerin oluşturduğu bu birliktelik, dayanışmanın doğası gereği bazı kurallar ve yükümlülükler doğurmuştur. işte bu kurallar bütünü, zaman içinde değişerek/gelişerek/yozlaşarak günümüze kadar gelmiş ve ahlak kurallarını oluşturmuştur. kısaca ahlak: toplumsal dayanışmanın gereği olarak ortaya çıkan, bireysel ve toplumsal konularda kişiye yükümlülükler yükleyen, amacı en nihayetinde yine bireyin kendisinin mutluluğu olan, kültürleme ve sosyal öğrenme ile kuşaktan kuşağa aktarılan kurallar bütünüdür. değişime karşı dirençli olduğu için bünyesinde pek çok eksiklikler, yanlışlıklar barındırmaktadır ki, bu konuda ahlak kurallarının modernizasyonu görevi ahlaklı/bencil kişilere düşmektedir.

ahlaklı insan olmak, ahlaklı davranmak gibi kavramlardan da kısaca bahsedip yazımızı bitirelim. birey, farkında olmasa da ahlak kurallarına borçludur. en basiti ile eğer hala hayatta iseniz bu, toplumsal ahlak sayesindedir. binlerce yıllık bir kural olan ''insan öldürmek kötüdür'' önermesi olmasa idi, ya bugüne kadar öldürülmüş olurdunuz, ya da hayatınızın kalan kısmında öldürülme korkusu ile sürekli arkanızı kollardınız. bu kuralların sağladığı güven ortamından sonuna kadar faydalanıp bu kuralları iplememek, en hafif ifade ile aç gözlülüktür. kendi bindiğin dalı kesmektir. bilinçli birey, bir yandan bu kurallara uyarken diğer yandan, bu kuralların değişmesi, gelişmesi için mücadele eder. kendi çıkarı için en doğrusu budur çünkü...