john berger romanı, kabaca.

berger daha çok 'görme biçimleri' adlı enteresan kitabıyla tanınan çok yönlü bir yazar. sanat eleştirmeni; senaryo, öykü, roman yazıyor. onu farklı kılansa aktivist kimliği. politik görüşlerini her fırsatta dile getiriyor. zaten bunları yazmanın sebebi de a'dan x'e de bu yönünün çokça hissedilmesi.

roman dedim ama aslında mektuplardan oluşan zaman ve mekan kavramının net olmadığı, mektuplar sıralı olmadığından mütevellit olay örgüsünün olmadığı bir yazın. yazar kendini kısıtladığı bu dar alanda o kadar çok pas yapıyor ki, zihniniz havalanıveriyor. duygu yüklü bir ilişkinin politik öğelerle soslandığı kitapta iç ve dış dünya arasında gidip gelirken iki cümlede bir aforizmaya maruz kalıyorsunuz. altını çizmekten ikinci bölümde vazgeçtim.

spoil falan veremeyecek olmanın rahatlığıyla kısaca bahsedeym.roman terör örgütü üyesi olmaktan iki kez müebbede çarptırılmış xavier'e sevgilisi aida'nin yazdığı mektuplardan oluşuyor. xavier 'i azılı, eli kanlı bir psikopat sanmayın. o amerika'nın terörist olarak nitelediklerinden. romanda x'in mektupları yok. a'nın mektuplarının arkasına aldığı notlar var sadece. aida ve xavier'in evlenmesine hapishane yönetimi tarafından izin verilmediğinden teorikte birbirlerini bir daha göremeyecek iki insanın kelimlerle kurduğu bu köprü işin duygusal yanı. aida her mektubuna farklı bir hitapla başlıyor. mi guapo, ya nur, habibi, hayati, yer aslanım, mi soplete... yani kanadım. hapiste olan bir insana kanadım diyecek kadar yürekli bir sevgi aida'nınki. ''seni iki kez müebbede çarptırdıklarıda onların zamanına inanmayı bıraktım'' diyor. görsel açıdan inanılmaz zenginliğe sahip mektuplarıyla sanki x'in hayatla bağlarını koparmamayı görev edinmiş. x'in mektupların arkasına aldığı notlar ise romanın ideolojik aygıtları. kah chavez, evo morales kah imf, dünya ticaret örgütüne yapılan küçük göndermeler romanın siyasi yönünü oluşturuyor. yoksullar ve zenginlerle ilgili bir bölüm var ki uzun zaman midemde etkisini hissettim. aida'nın hitapları malum evrensel nitelikte. içeriğiyle de okurken kah filistin'de kah türkiye'de kah güney amerika'da hissediyorsunuz kendinizi. ortak özellik malum: sıcak, belki savaş, mağduriyet ve mücadele. ''... biz kendimiz kalabilmek için savaşıyorduk.'' aforizmaları şimdilik kendime saklayayım.

açılışı şekspir 116. sone ile yapıp, kavuşamamaya mahkum iki sevgilinin özlemini içinize işlerken evrensel mesajlarıyla sağlı sollu yumruklayan, sarsan, uyandıran bu romanı içimde yükselen paylaşma arzusuna engel olamayarak herkese tavsiye diyorum. okuyun, iyi gelecek... ilk sayfa benden:

zamanın soytarısı değildir sevgi
o değişmez kısacık günlerle ve haftalarla
direnir ve katlanır mahşerin ucuna dek

yanılıyorsam bunda ve çıkarsa yanlışım
ne hiç kimse sevmiştir, ne ben şiir yazmışım.*(*shakespeare)