önceki günün demirlerini ayıklaması gerekiyordu, ateşi biraz toparladı ocakta, kalktı. dağınıklığı ve pasağı tanrısal bir hava veren loş salon boyunca ilerledi. bir ara gözü takılmış olacak ki geri dönüp kirişe asılı anlamını ne kendisinen ne atalarının bilmediği tılsım benzeri şeyi düzeltti. renkli iplerin rastgele düğümlendiği bir şey işte, şeytanları toplardı içine, eline tükürdü işi bitince, avluya yollandı. erkek işi olmalıydı demirleri ayıklamak, kocakarı nasıl bir başına kaldırıp o sokak ızgaralarını arka tarafa taşısındı. erkek işiydi de erkeğin işi mi olur sanki, kimbilir hangi çayıra yayılmıştır şimdi oğlu olacak dana. bütün gece dolaşmıştır gerçi, yorulmuştur, önceki gün elini de kesmişti, zorlanmıştır. bunları düşünürken gülümsedi, artık 40 yaşını bulmuş olması gereken oğlu hala şefkat uyandırıyordu onda, ne garip iş annelik. koca bir logar kapağını kaldırıp aldı moskwich'in römorkünden, belini eğdi, indirdi yere. birkaç parçayı daha ayırdı, para edecek olanları taşımak için el arabasını aldı. işi biraz düze çıkarınca mutfağa döndü, ocağın üstündeki kazanı aldı. ateşi biraz toparladı, közleri ocağın ortasına sürdü, sac tavayı koydu ocağın üstüne. akşamdan ayırdığı mayalanmış sıvı hamuru döktü saca. hemen katlanıverdi kanatları akıtmanın, kokusu yayıldı bütün mutfağa, kocakarı biraz renk alınca kopardı kenarını akıtmanın attı ağzına, kıtır kıtır. dişleri eskisi gibi değildi, sert ekmekleri yiyemezdi, eti parçalayamazdı, ama bu taze akıtma başka bir şeydi.
oğlu girdi kapıdan, selamsız çöktü mindere. kahvaltının hazır olmayışına surat yaptı biraz, bir kap erik macunu istedi anasında. doldurdu uzattı anası, adam kana kana içti, biraz kendine gelince, gece olanları anlattı; kinucu sabrinkaların itine denk gelmişlerdi, nasıl da bağırıyordu hayvan enikli olduğundan herhal, bir vermişti ki tekmeyi... kadın güldü, kadın ağzını açıp yaya yaya kendini güldü, azı dişlerine yakın bir sarı parladı, altın, başka kadına bu kadar yakışmazdı.

****

elinde sarı bir balon koşup duruyor ağacın çevresinde, ne çabuk unutuyor, nasıl kolay mutlu oluyor, hep böyle kalabilir mi. bir gün büyüyecek, incitecekler, hırpalayacaklar ve asıl kendisi kırmak zorunda kalacak, gerçek annesi olmadığını söylediğinde... yine bir balon alıp verse hallolur mu o zaman her şey, yoksa arar mı annesini.
hava ısınmaya başlamıştı, kadının düşünceleri kesildi bir süre için, içgüdüsel bir şekilde elini yere koyduğu poşete attı, minik kafasına girecek bir şapka çıkardı, başladı sonra peşinden koşmaya. çocuk aklı bunu bir oyun yapıverdi, giymeyecekti işte, giymeyecekti ki. kadın tam yakalayıp kafasına geçiriyordu ki, çocuğun gerisinden koşturan baloncuk takılıverdi hain bir dala, patlaması sanki bir silahın. başladı çocuk ağlamaya, kadın içgüdüsünü bastıramadan geçirdi şapkayı kafasına, sonra sarıldı, sarıldı, bastırdı göğsüne, orada kaybetmek istedi belki, daha çok sarıldı. çocuk sustu, kadın ağladı.

****

we all live in yellow submarine,
yellow submarine, yellow submarine,
we all live in yellow submarine,
yellow submarine, yellow submarine.