kökeni 1856'ya kadar uzanır. asıl gelişme 1 mayıs 1886'da amerika'da yaşanır. olaylar biraz kanlı olur ama, olur o olur olayı burada da devrededir. bu olayın üzerinden 3 yıl kadar geçtikten sonra 2. enternasyonal'de fransızın biri bir teklif sunar ve 1 mayıs bayram olsun agalar der, olaylar gelişir.

tüm dünyada işçinin ve emekçinin bayramıyken, bizde, işçinin ve emekçinin dayak yeme bayramı olarak lanse edilebilir. bırakın copu, biber, göz yaşartıcı gazları, 1 mayıs 1977 günü, yani o kanlı pazar olarak bilinen gün, işçiler ve emekçiler keklik gibi avlanmıştır.

sonuç: 33 ölü, yüzlerce yaralı. failler; onlar hep meçhuldü hakim bey.
ve bugün 1 mayıs!! tüm işçilerin ve emekçilerin bu bayramı kutlu olsun diye başlamak isterdim bu entry'e lakin, bu artık zor. tüm işçi ve emekçilerimize geçmiş olsun demek daha isabetli olacaktır.

sabah saatlerinde keyifle kahvemi yudumlamak istedim lakin, sabah haberlerinde taksim'den görüntüler yayınlanmaya başlayınca, kahve, boğazımda düğümlendi. hani o 1 haftadır dünyayla bağlantısı kesilen birisi izlese o görüntüleri ve unutsa o günün 1 mayıs olduğunu, 'lacrima lan, darbe olmuş baksana, erzak depolamalı hemen' gibi bir tepki verirdi sanıyorum. zaten bunu gayet normal karşılardım. askeri birlikler, çevik kuvvet ekipleri, civar illerden gelen takviye ekipleri ve onların yanlarında getirdiği 5 bin (5.000) kada gaz bombası. yani adamlar toplu tüfekli savaşa geliyorlar lan. hani kıracaklar halkı, işçiyi, emekçiyi. hani coplar havada uçuşacak, gaz bombaları taksim'i ve taksim çevresini sis bulutuna gark eyleyecek.. hani faşizm tavan yapacak..

öğle saatlerinde bir tv aradım durdum etrafta. merak ediyordum çünkü.. az önce kendimi bir net kafeye attım, haber sitelerine biraz göz gezdirdim. olacağını bildiğim şeyleri okudum tek tek.. 500 kadar gözaltı varmış şu an.. 6'sı polis, yüzlerce de yaralı.. civar hastaneler dolmuş taşmış biber gazından etkilenen hastaların akını sonucu..

1 mayıs, işçinin ve emekçinin bayramıydı güya.. güya bayramdı bugün ve biz halaylar çekerek, şarkılar söyleyerek kutlayacaktık bugünü..

kıçımızda, belimizde cop izleri.. gözler biber gazı yüzünden kan çanağı; koşmaktan ve haykırmaktan yorgun düşmüş bedenler.. yine hüsran, yine faşizm.. yine yine yine..

gözaltındakilere ne mi olacak?? meydanlarda yedikleri dayağın üstüne, bir de karakollarda yiyecekler dayaklarını.. afiyet olsun diyerekten, salıverilecekler..

sonuç: faşizmden kendisine düşen payı cop darbeleriyle almış bir nesil; kalabalığı dağıttığı için övünen amirler, valiler, başkanlar.. ezilen halk, dayak yiyen halk.. bizde oturup bunları yazar, birazdan gider nescafelerimizi yudumlarız..

dünyayın bütün işçileri, bayramımız kutlu olsun.. 'şimdi açın pencerenizi, kapın böcek ilacınızı ve devrim diyerek sıkın, sıkın, sıkın!.'
1 mayıs 2008

bugün yeni şeyler öğrendim.
biber gazı ve göz yaşartıcı bomba aynı şeymiş(ben farklı sanıyordum). biber gazı göz yaşartıcı spreylerin içinde bulunan gazmış. insanı deli gibi öksürtüp hiç bitmeyecek sandığı bir tensel, solunumsal yanma sürecine sokuyormuş. limon bunlara iyi geliyormuş.

merak öğrenmenin en kolay yoludur. bunu bir kez daha anladım. beşiktaş üzerinden ulaşabileceğim noktaya olayların olduğu mecidiyeköy'den gitmemin sebebi meraktı. kendini bir anda kaosun tam içinde bulurken 'ben masumum polis abi ben buradan geçip giden vatandaşım' demek bir fayda sağlamıyormuş. merak kötü bir şeymiş. her şeyi bilmek gerekmiyormuş.

insan arkasından biri kovalayınca kaçıyormuş. kovalamanın muhattabı olmasa da. (hergün geçip gittiğim yollardan polis tarafından kovalanarak geçmek renkli bir anı olarak kalacak.)

bazen apolitik takılmak aklına mukayyet olmak açısından en iyi çözümmüş. pis faşistler tarafından binada alıkonulan inatçı anarşist emekçiler tarzında cümleler kurulmaması için '`kim haklı?`' diye sormamak lazımmış.

ben korkağın tekiymişim. bir amaç uğruna düzene kafa tutamazmışım. yollar kapalı, kaos yaşandı diye rahatı bozulup homurdanan; biber gazıyla sindirilebilen halk çoğunluğunu üyesiymişim.

sonuç:
1-amaçları uğruna savaşabilen insanlara saygı duyuyorum.
2-kendilerine verilen görevi sabırla yapan -sabrı taşmayan polisleri- takdir ediyorum.
3-at iziyle it izinin birbirine bu kadar kolay karışmasından endişeleniyorum. emeğe kurşun sıkan tarafla, emeği savunduğunu iddia edenlerin emek için omuz omuza savaştığını görüyor ve şaşırıyorum.
4-bu bayramı,taksim'e çıkışı engelleyenler kadar, bayram yapmaktan çok savaş yapmaya meraklı insanlarında sabote ettiğini düşünüyor, analiz yeteneğima hayran kalıyorum.
5-güneşli ve pırıl pırıl bir 1 mayıs gününde davullar eşliğinde özgürce halay çeken gerçek emekçileri izlediğim bir bayram hayal ediyorum.

kafam çok karışık günlük...
dünyanın orasında burasında kutlanılması gibi şeyler beni zerre ilgilendirmiyor. hayır karşı bir duruş sergilemedim, şahsım olarak halaskargazi'de bolca sopa yediğimi söyleyebilirim. emperyalist ve kapitalist güçlerin içini boşalttığı ve bir paskalya bayramı gibi yok cumhurbaşkanları işçilere çiçek dağıtıyormuş, yok onlara bayram harçlığı veriyormuş falan? hangi dünyada yaşıyorsunuz güzelim, dünyayı izlerken gerçeklikten bu kadar uzaklaşıyor musunuz ?

bundan yaklaşık 150 yıl önce 15 saat olan mesai saatlerini indirmeleri için 1 mayıs'da işçiler bu eylemlere başladı ve eylemleriyle çalışma saatlerini 6 saate indirdiler. bu eylemler sırasında 7 kişi hayatını kaybetti. evet 7. türkiye'de bu eylemler deyince "kanlı" olarak adlandırılan yalnızda 1977 yılındaki hadiselerdi. oysa bu rakam sadece resmi bir veri. o dönemlerde merdivenden düşenleri, kazayla ölenleri de bu hesaba katarsak büyük rakamlar elde edeceğiz.

küresel kapitalizm dünyasında yaşayan ve işçileri çiçekle karşılayan bir cumhurbaşkanının varlığı kimi çevrelerde sempati yaratsa da dünyanın her yerinde olduğu gibi türkiye'de de işçi sınıfını ayak takımı olarak gören burjuva bir kesim var. yani hem sırtlarından balya balya para götüreceksin, hem hakaret edeceksin. işçi sınıfını motive etmenin yolu budur işte.

istanbul valisi ve emniyet müdürü bir zafer kazanmış edasıyla ve "istanbul'da olay olmadı" deme pişkinliğiyle haberlere konuk oldu. polisin bu faşizan tavrını anlamamak öyle zor bela bir şey değil. eğiten kafalar ortada zaten. medya ve siyaset de bu pisliğe ve sıçışlara çanak tutuyor zaten. öyle arka sokaklar dizileriyle, polis kıyafeti giymiş şafak sezerler, seda sayanlarla, hülya avşarlarla kime neyi sempatik göstermeye çalışıyorsunuz anlamadım ki ?
bir mayıs herhangi bir mayıs değildir. hele 1 mayıs 2008, bir bahar akşamı rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz.. " dizilerindeki akşama çıkan bahar günü hiç değil. tıpkı ne taksim meydanına çıkan yollar o malum şarkındaki beraber yürünen yollardır ne de beraber ıslanılan, panzerlerin tazyikli surlarıdır. yada başka bir değişle; evet you did it your way ..
tanesi amerikandan 30 dolara alınan ve bonkörce harcanan gaz bombaları gibi şişli etfalde ardı ardı adına patlayan bombalar bir yaralı vatandaşı hastaneye götüren bir polis memuru tarafından yanlışlıkla düşürülmüştür, tıpkı cop darbeliyle kendini yerde bulan polis dışındaki herkes gibi. orantılı güç kullanıldığını, ölçülü müdahalede bulunulduğunu iddia etmişlerdir ertesinde oysa ki şiddetin orantısı kurulamaz ve faşizmin de ölçülüsü olamaz. kimlerin cepleri dolmuştur bu 1 mayısta neyin provası yapılmıştır. demokrasi diye çığıranların üstünde allaha emanet durmaktadır cepleri dolu söylemler. ayakların baş olamayacağını söyleyenlere naçishane tavsiyem o elbiselerle amuda kalkıp yürümeyi denemeleridir, o başlarını dik ceplerini dolu tutanların kim olduğunu anlayabilmeleri için.
askerde kahvaltıdan kaçıp ziyaretçi parkında işçi kahvaltısı -çay ve gevrek- yaptığımız, daha sonra iki kişi helikopter pistinde sessizce bandiera rossa'yı söyleyerek turladığımız o 1 mayıs'ı hatırladım. olabileceklerin en güzeliydi.