tut ki sana iki hafta sonra bir başka eve taşınmak üzere hazırlandığımı söyledim. bu evde kimleri bıraktığımı bilebilir misin? bu evde kendimi?.. her yeni yuva telaşında, "iyi ki taşınıyorum, burada çok kötü anılarım oldu" demenin, geceleri yattığın odaları değiştirmenin başka hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini bilmenin? yan odada kimin olduğunu bilebilir misin? neyim olduğunu? farzet ki çocukluğuma indin... ilk fotoğrafımızı sen çektin, kırmızı çizgili kazağıyla, elini omzuma atmış hani, ben her zamanki kadar suratsızım... farzet ki onunla bölüştüğümüz her ekmeği yedin, yürüdüğümüz her sokağa girdin, bizimle beraber dolaştın bir sürü şehri, gece telefonlarında ağladın, o şarkıları sen de dinledin, beraber aç kaldın bizimle, beraber doydun... yine de, o'nun kim olduğunu bilebilir misin? kaç yıl önce öldüğünü? bir şeyi kaybettiğinde, yerine bir başka şeyi koymamak ne demek bilebilir misin? içinde kocaman bir oyukla yaşamak? yan odadan çalan radyoya, buradan girdiğimde, beni gördüğünde, çaldığı şarkıyı duydun diyelim, sen bilir misin "ne zaman geldin ruhum, görmedim seni..." diye kaç kez sorduk birbirimize? "sensiz yaşamaya alıştırdılar galiba, özledim..." kaç kere alıştık bu oyukla yaşamaya, kaç kere pes ettik, ve kaç yıldan beri ben artık konuşmuyorum? heyy, bak, mesela sen benim söylediğim bu şarkıyı duydun mu? çalmaya başlayınca "işte ben buyum ya" dedi bak... peki ben artık kimim, o bile bilebilir mi? ben kendimi bu evin banyosunda mı öldürdüm, yoksa bir öncekinde mi? biri acı mı dedi? al sana diyor gece gece, bak. not düş tarihe. "ne yaptım biliyor musun, daha çok şarkı söyledim..." ben artık şarkı söylemiyorum eskisi gibi, annemi anladığım yerdeyim. ben hep başkalarından önce yaşlandım. çünkü onlar benden nasıl alacaklarını hep iyi bildiler. artık umrumda olmadıklarında, nasıl yeniden umrumda olacaklarını çok iyi bildiler... onlarsız yaşayamadığın birilerini affedememek ne demek bilebilir misin? bu gece bana şarkılar çalıyor, o şarkıları bir tek ben biliyorum. bu gece çok uzun zamandan sonra o'nun için ağlıyorum, bir tek o görmeden biliyor. doktoruna "merak ettiğiniz buysa hayır, o'nunla yatmıyoruz." dediğim o hastanenin kokusundan yıllar geçti, annemi bile korkutan mektuplarımızdan. zaten kimler bana "tanrım" demişse, tanrı'm olmadıklarına binlerce kez şükrettim. sonra oturup kendi romanımı yazdım hayatımla; "mükemmel kaybetmenin sırları". ama metne dökmedim, çünkü bütün hikaye tek bir cümleden ibaret; "karşılıksız, ver."

okusan, ne güzel anlatmış diyebilir misin?
tümünü göster